HBK
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?HBK
Türk sineması 'ıssız' değil!
1970'lerdeki gençliğimizde gece gündüz edebiyat-sinema-politika konuşurduk. Sonra o kültür kayboldu. Bir daha kitap-roman-şiir insanların hayatına asla geri dönmedi. Sadece son zamanlarda
televizyon dizileri konuşulur olmuştu ki, o da beni ilgilendirmiyor. (TV dizilerini "küçümseyenlerden" olduğum için değil bu. Tam tersine o dizilerin 19. yüzyıldaki gazete tefrikaları gibi çok önemli bir sosyoloji barındırdığı kanısındayım ama ben tv izleyenlerden birisi değilim.) Ne var ki, son günlerde yeniden
"Türk sineması" konuşulur oldu. Bu da beni sevindiriyor. Bir süredir gösterilen dört önemli filmi gördüm. Bunlar
Erden Kıral'ın Vicdan, Nuri Bilge Ceylan'ın Üç Maymun, Çağan Irmak'ın Issız Adam ve Hüseyin Karabey'in Gitmek isimli filmleri.
Aralarında en fazla hangisini sevdiğim sorulursa hiç tereddüt etmeden Gitmek derim. Biliyorum, bu film diğerleri kadar iş yapmayacak ve diğerleri kadar sinematografik açıdan başarılı da değil. Ne Ceylan'ın görüntü zenginliği, ne Irmak'ın melodramatik duygu cambazlığı var bu filmde. Ama bu filmi bugünkü Türk sinemasının iki derin damarından birisinin temsilcisi olduğu kanısıyla önemsiyorum. Nedir bu iki damar?
Bunların ilki benim "büyük sinema" dediğim yapıtlar. Büyük sinema ilgili literatürde "sanat sineması" diye tanımlanan filmleri de içerebilen, konvansiyonel sinemanın ana unsurlarını çok dikkatli ve kendine özgü bir biçimde kullanan sinema. Bu sinemanın mutlaka "anaakım-Hollywood" sineması olması gerekmiyor. Bana göre Guy Maddin de, David Lynch de o sinemanın bir parçasıdır. Ama Coppola veya Scorsese de onun bir parçasıdır.
Diğeri ise "oda sineması" diye adlandırdığım filmleri kapsar. Bunlar kesin olarak sanat sinemasına ait filmlerdir. Daha zor bir anlatıma dayanır. Hollywood sinemasının ve büyük sinemanın "hilelerinden" ("trick") uzaktır. İçine dönüktür. "3. Dünya Sineması" bu kategoriye girer. Çok daha metafizik ve edebi bir derinlikte gelişir. Son dönem Fransız sineması da Ceylan'ın Kasaba'sı da Reygadas da bence buradadır, tıpkı Kiorostami'nin burada olması gibi.
Bu "vizör"den bakınca Türk sinemasının son birkaç yılda önemli bir değişim gösterdiği kanısındayım. Daha önce sanat sinemasıoda sineması ile yetinen Türk sineması şimdi ondan bir ölçüde uzaklaşma çabasında görülüyor. Erden Kıral açıkça bir anlatı sineması deniyor ve daha önce Dilan'da, Hakkari'de Bir Mevsim'de gördüğümüzden farklı bir yönelim içinde. Ceylan sinematografiye verdiği önemden vazgeçmiyor ama onu daha arkaya iterek öykünün ve anlatımın öne çıktığı bir sinemaya yöneliyor İklimler ve Üç Maymun'la. Çağan Irmak ise bence ana damarını Yavuz Turgul'un oluşturduğu bir anlatıcılıkla ne yazık ki fazla izleyici odaklı bir sinema geliştiriyor. Seyircinin filmle arasında bağ kurması, gözyaşına boğulması bu sinemanın belirgin özelliği. Ben o "duygusallığın" bir tür seyirci sömürüsü de yaratarak açıkça sinematik bakımdan zararlı ve yanlış olduğu kanısındayım. "İyi" sinema yapmak mutlaka seyircinin duygusunu çalmayı gerektirmiyor. Hele bir de o yapay tiplemeler, Amerikan sinemasından ödünç alınmış çok iğreti duran roller, yapay çevre ilişkileri de işin cabası.
Bu büyük sinemaya doğru genişleme veya eğilim oda sinemasını belli ki büsbütün marjinal bir sinemaya dönüştürdü.
Gitmek işte bu kıyıda kalmanın tadını çıkaran bir film. Tekrar ediyorum, eksikleri çok net olan, sinematografik yönden son derecede basit bir film. Ama bize insani derinliği vermekte, gündelik hayatın temposunu yakalamakta, Issız Adam'da yeterince inandırıcı olmayan yapay burjuva aleminin pırıltısından sıyrılıp "arka sokaklara", arka "bölgelere" açılmakta da bir o kadar başarılı bir film. Sert mi, evet sert, ama insana insan olduğunu anlatan ne sert değildir ki?
Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan ve
Hüseyin Karabey'in olduğu bir sinema "ıssız" değildir ve olamaz.
Yayın tarihi: 22 Kasım 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/22//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.