Uluslararası Yatırımcılar Derneğinin (YASED) Ankara Palas'taki resepsiyonuna katılan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'nin 2003 yılında doğrudan yatırımlara ilişkin yasanın kabulüyle bir cazibe merkezi olmaya başladığını söyledi.
Cazibe merkezi olma sürecinin sadece hükümet eliyle değil kamu kuruluşlarıyla bir dayanışma halinde devam ettiğini anlatan Başbakan Erdoğan, böyle bir sinerjiyi oluşturabilmiş olmaktan büyük bir memnuniyet duyduğunu belirtti.
Erdoğan, ''Gerçekten kamu kuruluşlarımız, özel sektörümüz, sivil toplum örgütlerimiz geçmişte Türkiye'de pek de örneği görülmemiş bir işbirliği sergilediler'' dedi.
Yatırım ortamını iyileştirmede, Yatırım Danışma Konseyi gibi çeşitli platformlarda tam bir uyum ve koordinasyon içinde çalıştıklarını belirten Erdoğan, bu süreçte YASED'in birikimlerinden ve katkılarından faydalandıklarına dikkati çekti.
YASED başkanları ve yöneticileri ile ''Acaba küresel sermayeyi Türkiye'ye daha fazlasıyla nasıl getirebiliriz?'' gayreti içerisinde olduklarını anlatan Erdoğan, ''Bu vesileyle katkılarınıza, desteğinize,çabalarınıza bir kez daha teşekkür ediyorum'' diye konuştu.
''ZOR OLAN ZİRVEDE KALABİLMEK''
Zirveye tırmanmaktan daha zor olanın zirvede kalabilmek olduğunun altını çizen Erdoğan, ''Son 6 yılda uluslararası yatırımları çekme konusunda çok sevindirici başarılar elde ettik ancak bu başarı ivmesini muhafaza etmek için daha çok gayret sarf etmemiz gerekiyor. İnanıyorum ki YASED'le birlikte bu trendi korumak noktasında işbirliğimiz bundan sonra da aynı kararlılıkla aynı yoğunlukla devam edecektir'' dedi.
BM Ticaret ve Kalkınma Örgütü'nün 2008 yılı Dünya Yatırım Raporu'nu yayınladığını belirten Erdoğan, 1970'lı yıllarda dünyada yıllık ortalama uluslararası yatırım miktarının 24 milyar dolar civarında olduğunu kaydetti.
2007 yılında ise bu miktarın yüzde 30'luk bir artışla 1 trilyon 833 milyar dolara ulaştığını ifade eden Türkiye'nin bu pastadan aldığı payın 2007 yılında 22 milyar dolar olduğunu belirtti. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu küçük bir rakam olarak görülebilir ancak 1970'li yıllarda Türkiye'nin çekebildiği uluslararası yatırım yıllık ortalama 100 milyon dolardı. 80'lerde 200 milyon dolar ve 90'larda 800 milyon dolardı. Bir kaç istisna dışında yıllık yatırımın 1 milyar dolar civarında olduğunu yine hepimiz biliyoruz. 2002 yılında ilgili yasayı çıkardık, ardından gerekli çalışmaları yaptık, engelleri kaldırdık, yatırım ortamını iyileştirdik ve 2006'da 20 milyar dolar, 2007'de 22 milyar dolar rakamına ulaştık.''
Türkiye'nin 2002 yılında binde 2 olan dünyadaki toplam uluslararası yatırımları çekme oranının böylece binde 12'ye yükseldiğini söyledi.
Rapora göre, Türkiye'nin 2007 yılında en fazla doğrudan yatırım çeken ülkeler arasında 23. sırada, en fazla doğrudan yatırım stoku bulunan ülkeler arasında 21. sırada yer aldığına dikkati çeken Erdoğan, Türkiye'nin 2006 yılında 25. sırada olduğunu belirtti.
Aynı kurum tarafından yapılan ankette 2008-2010 dönemi yatırım eğilimlerinde Türkiye'nin ilk 15'te yer aldığını anlatan Erdoğan, küresel krizin 2008 yılında uluslararası doğrudan yatırımlar üzerinde etkili olacağının da ifade edildiğini ve dünya genelinde yüzde 10'luk bir düşüş beklendiğini söyledi.
Erdoğan, ''Ancak Türkiye gibi pozitif büyümesini muhafaza eden ülkelerin, gelişmiş ülkelerin tersine yatırım çekme konusunda daha şanslı olacağını da tahmin ediyoruz'' dedi. ''Krizi fırsata dönüştürmek'' derken kastettikleri önemli noktalardan bir tanesinin de bu olduğunu belirten Erdoğan, ''Ülke mi krizi fırsata dönüştürecek, yoksa bazı kurumlar bu tür fırsatları mı krize dönüştürecek? İki trilyon dolara yaklaşan uluslararası doğrudan yatırımların bu yeni süreçte Türkiye'ye yönelmesi için açıkçası çok daha fazla gayret göstermemiz gerekiyor ve bunu milletçe el ele dayanışma içerisinde yapmamız gerekiyor'' diye konuştu.
Yaşanan küresel krize rağmen Türkiye'nin bu yılın 10 ayında 12 milyar 311 milyon dolar yatırım çektiğini ifade eden Erdoğan, 2008'deki önemli gelişmelerden birinin de Türkiye'de artık daha büyük sermayeli şirketlerin yatırım yapmaya başlaması olduğunu vurguladı.
2007'nin 10 ayında yatırım yapan 200 bin, 500 bin dolar sermayeli şirket sayısınını 195 olduğunu dile getiren Erdoğan bu yıl bu rakamın 287 olarak gerçekleştiğini söyledi.
Erdoğan, ''Küresel krizi, Türkiye'deki iç gelişmeleri de hesaba katarak tahmin ettiğimiz rakam yıl sonu için 15 milyar dolardır. Ancak şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki yıl sonunda biz 15 milyar doları aşacağız. Bunun için çok yoğun girişimlerimiz oluyor. Özellikle körfez ülkelerindeki sermayeyi çekmek noktasında temaslarımız devam ediyor ve sevindirici sonuçlara ulaşacağımıza da inanıyorum. Bizim bu noktada hiçbir çekincemiz, hiçbir tereddütümüz bulunmuyor'' diye konuştu. 2003 yılında çıkardıkları yasayla getirdikleri en önemli değişikliklerden birinin yatırımlarda yerli yabancı ayrımını kaldırmak olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Hatta yabancı sermaye ifadesini kullanmıyoruz. Biz küresel dedik, YASED de bunu uluslararası yatırımcılar derneği olarak ifade etmeye başladı. Ben bunu çok anlamlı buluyorum'' dedi.
Dünyada 2 trilyon dolara yakın bir uluslararası sermaye bulunduğunu anlatan Erdoğan, bu sermayenin sığınacak, yatırıma, istihdama, ihracata dönüşecek güvenli limanlar aradığını kaydetti.
Dünyanın tüm ülkelerinin bu pastadan pay almak için yarıştığını, her ülkenin bu yatırımlardan daha fazlasını çekebilmek için kolaylıklar getirdiğini anlatan Erdoğan şunları söyledi:
''Ama bizde bakıyorsunuz, hemen 'bu yerlidir, bu yabancıdır, bu dost, bu düşman, bu yeşil, bu kırmızı.' Bu tür yorumlar maalesef hala yapılabiliyor. Milliyetçilik, ayrım yapmak, dışlamak, karşı çıkmak değil. Milliyetçilik işte istihdam oluşturmak, yatırım yapmaktır, yatırımların önünü açmaktır. Ülkemizi, milletimizi zenginleştirmektir. Ülkemizi bir cazibe merkezi haline getirmektir. Bu yatırımlar Türkiye'de istihdama, ihracata, fabrikalara, tesisleri, ticarete dönüşüyor. Bir sektöre yapılan yatırım onlarca yan sektör üretiyor, büyütüyor, canlandırıyor. Bizler bu tartışmalara asla kulak asmıyoruz. Yolumuza emin adımlarla devam ediyoruz. Yatırım ortamını iyileştirmek için mümkün olan herşeyi devreye alıyoruz.
Zira, bütün değişmeleri, bizler de ülkemizde güncelleştirmek suretiyle devam ettiremezsek, bizler vagon olmaya devam eder hiçbir zaman da lokomotif olamayız. Hedef Türkiye'yi bu noktada lokomotif ülkelerden biri haline getirebilmektir. Türkiye bugün dünyanın yatırım yapılacak, yatırım yapmaya uygun en elverişli ülkelerinden birisidir. İlk 15'tedir, daha da iyileşmeye devam edecektir.
Sadece ekonomide değil demokratikleşme yolunda, hak ve özgürlükler alanında, özellikle eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, sosyal yapının değişiminde, kentsel değişim dönüşüm adımlarında şu anda ön almış ülkelerden biri durumundadır. Türkiye artık bu noktalara ulaştı. Avrupa Birliği'ne tam üyelik yolunda attığımız tarihi adımlarla Türkiye artık bu seviyeleri yakaladı.''
Erdoğan, önümüzdeki hafta veya bir sonraki hafta Ticaret Kanunu'nu Meclis Genel Kurulu'nda tartışmaya, müzakere etmeye başlayacaklarını da ifade ederek, ''Avrupa Birliği perspektifini güçlendirerek yolumuza devam ediyoruz, devam edeceğiz'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, küresel ekonomik krize ilişkin hükümetten sihirli reçete beklemenin ya da süreci tribünden izlemenin doğru olmayacağını söyledi.
Kimsenin bu krizi kendisi için fırsata dönüştürme yaklaşımı içerisinde olmaması gerektiğini ifade eden Erdoğan, ''Kriz fırsatçılarına açık söylüyorum; kim olursa olsun izin vermeyeceğiz,gereği neyse onu yapacağız, çünkü aynı gemide yol alıyoruz. Biz bu geminin batırılmasına müsaade etmeyeceğiz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Ankara Palas'ta düzenlenen, Uluslararası Yatırımcılar Derneği'nin (YASED) Geleneksel Ankara Resepsiyonu'ndaki konuşmasında, geçen hafta G-20 Liderler Zirvesi'ne katılmak üzere beraberindeki bir heyetle ABD'ye gittiğini anımsattı.
New York ve Washington'da çok verimli temasları olduğunu, düşünce kuruluşları ve basın kuruluşlarıyla bir araya geldiğini, verimli görüşmeler yaptığını anlatan Erdoğan, küresel krize karşı uluslararası camiada uzun süredir çözüm arayışlarının devam ettiğini söyledi.
G-20 Liderler Zirvesi'nin de bu gündem maddesiyle toplandığını hatırlatan Erdoğan, zirvenin, bu toplantıya kadar daha çok hazineyle ilgili bakanlar arasında yapıldığını ilk defa devlet başkanları ve hükümet başkanlarının katıldığını ifade etti.
G-20'nin küresel ekonomik ve finans sisteminde önemli ağırlığı olan ülkelerin uluslararası karar alma sürecine daha fazla katılımını sağlamak amacıyla 1999 yılında oluşturulduğunu anlatan Erdoğan, platformun üyelerinin dünya gayri safi milli hasılasının yaklaşık yüzde 80, dünya nüfusunu da yüzde 70'ini temsil ettiğini belirtti.
Türkiye'nin de kuruluşundan bu yana platformun etkin bir üyesi olduğunu belirten Erdoğan, Washington'daki zirvede devam eden ekonomik kriz noktasında önemli kararlar alındığını vurguladı. ''Çıta zaten yükselmiş, dünyanın beklentisi çok çok fazla. Acaba, bu zirveden ne gibi kararlar çıkacak bu bekleniyor'' diyen Erdoğan, G-20 liderleri olarak bundan sonra yapacakları konusunda ortak hareket etmeyi ve gelecek dönemde liderler düzeyinde toplantılara devam edilmesinin kararlaştırıldığını ifade etti.
Erdoğan, mevcut ekonomik koşullar çerçevesinde son yıllarda küresel büyümenin ana motoru olan yükselen piyasa ekonomileri ve gelişmekte olan ülkeleri desteklemek, bu ülkeleri hızlı ekonomik büyüme sürecinin devamını sağlamak için kapsamlı bir siyasi irade ortaya konulmasını özellikle vurguladıklarını belirtti.
Bu süreçte, uluslararası mali kuruluşlara da gelişmekte olan ekonomilere gerekli desteği verme çağrısında bulunduklarını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''IMF ve dünya bankasının geniş ve esnek araçlarla donatılmasını da gündeme getirdik. Hatta IMF'nin sermaye noktasında desteklenmesi konusu da gündeme geldi. Tabii tüm bunlar görüşülürken şüphesiz ülkemizden de farklı sesler çıkabiliyor. Yani bir taraftan 'hadi likit, hadi döviz kredisi' vesaire söylenirken, 'buna ihtiyacımız var' denilirken, 'öbür taraftan sakın ha IMF ile şöyle yapmayın, böyle yapmayın gibi yaklaşımlar var' ve 'işte Başbakan dayanamadı, Başbakan, şöyle oldu, böyle oldu.' Ben aynı şeyi söyledim. Karşılıklı çıkar hesabına dayalı olarak biz oturur konuyu konuşur, anlaşırsak IMF ile biz imzayı atarız. Bütün mesele, ülkenin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmaktır. Biz IMF'ye ortak bir ülkeyiz. Dikkat edin. Biz dışarıda bir ülke değiliz. IMF'nin ortağıyız. Ortak olmanın yanında bizim bir başka özelliğimiz daha var. 'IMF nasıl bir kuruluştur' diye sorulduğunda, herhalde bu karşı çıkanlar, IMF'nin ne iş gördüğünü de bilmiyorlar gibi geliyor bana. IMF bir akreditasyon kuruluşudur. Yani o sizi akredite ederse sizin dünya piyasalarındaki konumunuz, yeriniz de çok daha farklı hale gelir. Eğer böyle bir durum söz konusu değilse, o zaman kusura bakma kimseyi kolay kolay buraya çekemezsiniz. Yani küresel sermaye o zaman Türkiye'nin semtine uğramaz. Niye? Akredite edilen bir ülke değilsiniz onun için. Bunları bir defa iyi bilmemiz lazım. Eğer, bunu iyi anlarsak, iyi yakalarsak inanıyorum ki o zaman buradan acaba alınan kredi hangi şartlarda alınıyor, bunu iyi görür, masaya iyi oturursak, bunun faydalı olduğunu da anlarsınız diye düşünüyorum.''
Başbakan Erdoğan, tüm gelişmiş ülkelerde alınan önlemlerin haksız rekabete yol açmaması konusunda da gerekli hassasiyetin gösterilmesi hususunu, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin orada altını çizerek vurguladığını anlattı.
KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARI
Zirvede, ihtiyaç duyulabilecek her türlü tedbirin alınması konusunda ciddi bir kararlılık olduğunu da bizzat müşahede ettiğini anlatan Erdoğan, bu kararlılığın zaten toplantı sonrasında ifade edildiğini anımsattı.
Zirvenin sonunda oluşturulan deklarasyonun, bir mutabakat neticesinde hazırlandığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Alınacak tedbirler şu ilkeler çerçevesinde oluşturuldu; mali piyasalarda şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin artırılması, düzenleyici rejimleri güçlendirmek için gerekli mekanizmaların geliştirilmesi, hiçbir finans kuruluşu ve finans ürünün düzenleme ve denetleme dışı bırakılmaması, yatırımcıların ve mudilerin korunmasını sağlamak amacıyla dünya finans piyasalarının bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi, mali piyasaların tüm alanlarında uluslararası işbirliğinin ve eş güdümün güçlendirilmesi, uluslararası finans kuruluşlarının reforma tabi tutulması. Şuranın altını çiziyorum, geçenlerde bir açıklama yaptık, bazıları hemen, 'bu ters tepti' filan gibi bir şeyler söylediler. Kredi derecelendirme kuruluşlarının yöntemlerinin gözden geçirilmesi ve şeffaf hale getirilmesi. Öyle kalkıp ülkelere göre notlar vermek, notları indirmek bunların bir çoğunun dürüst olmadığı, samimi olmadığı çok açık, net bu deklarasyonda ortaya çıkıyor. Çünkü tüm ülkelerde aynı dert söz konusu. Bu ilkelerin gerçekleştirilmesi sırasında serbest piyasa ekonomisinden taviz verilmemesi ve korumacı politikalara yönelinmemesi konusunda da görüş birliği oluşmuştur. Bu ilkelerin hızla hayata geçirilmesi için G-20 ülkeleri, yetkili bakanları görevlendirmek suretiyle geleceğe yönelik ön hazırlık çalışmalarını başlatmaları ve 5 ilke çerçevesinde acil ve orta dönemde alınacak tedbirleri içeren detaylı bir eylem planını da orada yayınladı.''
Bu planda yer alan acil tedbirlerin, önümüzdeki yıl Mart ayı sonuna kadar hayata geçirilmesinin ön görüldüğünü belirten Erdoğan, bu amaçla zirvede alınan kararların ve ilkelerin uygulamasının gözden geçirilmesi amacıyla 30 Nisan 2009 tarihinden önce yeniden bir araya gelineceğini söyledi.
''Şurası çok açık, devam eden küresel krizle ülkelerin tek tek mücadele ederek başa çıkabilmesi mümkün değil. Uluslararası bir dayanışma, bir ortak hareket kaçınılmaz görünüyor'' diye konuşan Erdoğan, zirveyle bu noktada önemli bir adım atıldığını ifade etti. Erdoğan, ''Umuyorum ve inanıyorum ki burada alınan kararlar krizin dünya genelinde çok fazla hasara yol açmadan atlatılmasına önemli katkılar sağlayacaktır'' dedi.
''BUNA MUSAADE EDEMEYİZ, ETMEMELİYİZ''
Küresel mali krizin Türkiye'ye muhtemel etkilerini değerlendirmek ve sınırlandırmak üzere farklı kesimlerle, sosyal taraflarla ve finans çevreleriyle toplantılar yaptıklarını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Süreci hep beraber değerlendirmek ve hep beraber ortak bir hareket stratejisiyle yol alınması durumundayız. Hükümetten sihirli reçete beklemek ya da süreci tribünden izlemek doğru olmaz. Finans sektöründe geçen yıl kriz yok, ama geçen yılın karı 11,7 milyar dolardı, toplamı söylüyorum. Bu yıl nedir şu anda? 11 milyar dolar... Bu yıl kriz var, 11 milyar dolar finans sektörü karda. Peki finans sektörü niçin kriz çağırmaya başladı? Neden buraya gidiyor? Niçin faiz oranlarıyla oynamaya başladılar? Peki bu adil mi, bu dürüstlük mü? Böyle bir uluslararası krizi acaba kendisi için ranta, fırsata dönüştürmek değil mi? Ben de diyorum ki, eğer elimde bir imkan, fırsat varsa ben onu değerlendiririm. Kim için? Halkım, KOBİ'lerim, girişimci, bilişimci için. Aynı şekilde inanıyorum ki Türkiye'nin denetleme ve düzenleme kurulu da bunu yakın takibe alacak ve bunu yapacaktır. Çünkü BDDK bunun için kuruldu. Ülkemizi kalkındıracaksak hep beraber kalkındıracağız. Hep beraber güçlü olacağız. Sen finans kuruluşusun. Senden kredi alanlar olduğu sürece sen varsın. Senin reel sektörü ihtiyacın var, senin de reel sektörün de sana ihtiyacı var. Etle tırnak gibisiniz. Kalkıp da sen reel sektörü yok farz edemezsin. Tabii o da seni yok farz edemez, ama sen onu burada görüyorsun ki kıvranıyor, bir tekme de sen atıyorsun. Yok böyle bir şey. Bunu da müsaade edemeyiz, etmemeliyiz. Bu rakamlar bile finans sektörümüzün ne kadar güçlü bir yapıya ulaştığını göstermektedir.''
''FARKLI İMKANLAR BULMAK ADINA''
Bundan sonraki sürece müşterek atılması gereken adımlar bulunduğunu belirten Erdoğan, çalışmaların yapıldığını ve gerekli adımların atılacağını söyledi.
Farklı imkanlar bulmak adına kendisinin ve arkadaşlarının dolaştığını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Eğer bugün buralara geldiysek durup dururken gelmedik. Şahsım, bakan arkadaşlarım fellik fellik dünyayı iş adamlarımızla birlikte dolaştık. Buralara yatırımcıyı getirdik, dış ticareti güçlendirdik bunların adımlarını atıyoruz. Yarın öğleden sonra Hindistan'a gidiyoruz. Turistik seyahate değil, bu işler için gidiyoruz. Dönüp geleceğiz, Körfez'e gideceğiz. Körfez'i dolaşacağız. Buralarda neler yapabiliriz bunun adımlarını atıyoruz. Aynı şekilde Kafkasya'da bunun adımlarını atıyoruz. Ne yapabiliriz diye çok daha fazlasıyla uğraşmak durumundayız.''
''AÇIK SÖYLÜYORUM''
''Kimse bu krizi kendisi için fırsata dönüştürme yaklaşımı içerisinde olmamalıdır'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
''Kriz fırsatçılarına açık söylüyorum; kim olursa olsun izin vermeyeceğiz. Gereği neyse onu yapacağız. Çünkü aynı gemide yol alıyoruz. Biz bu geminin batırılmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu krizi için birileri için değil, hepimiz için fırsata dönüştürmeliyiz. Gerek reel sektör, gerek finans sektörü sermayesine sermaye enjekte etmek durumunda. Buyrun kanunu çıkardık, nerede neyin varsa getir enjekte et. İşte dışarıdaysa yüzde 2, içerideyse yüzde 5... Bakın, bir şey söylüyorum kızıyorlar. 'Var diyorum yastık altında bir şeyler.' Getirin, girin bunları sermayeye, bu konuda da yasal olarak sizlere verdik. Dünya bunun örnekleriyle dolu. Buyrun, atın adımlarınızı ve güçlenin, ülke de güçlensin. Çıkardığımız Varlık Barışı Yasası buna yönelik. İş alemimiz bir an önce bu yasadan yararlanmak için harekete geçmelidir. Bu süreci el birliğiyle yönetmek durumundayız.
Ekonomik alanda son 6 yıl içinde önemli başarılar elde edildi. Hem ulusal bazda hem de küresel bazda Türkiye'nin konumunun hızla değiştiği görülüyor. Milletçe daha büyük hedefler için umudumuz da artıyor. Bu iyileşmede kuşkusuz uluslararası doğrudan yatırımların olumlu etkisi oldu. Bu olumlu etkiyi artırmak, kalıcı kılmak için çabalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. Tabii ki yatırım ortamını iyileştirmenin uzun soluklu bir süreç olduğunu biliyoruz. Bunu sürekli olarak kendileriyle görüştüğümüz girişimci dostlarımız da çok açık, net vurguluyor. Biz bunu aksatmayacağız. Yine bu süreçte bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da YASED gibi sivil toplum örgütlerimizle ortak hareket etmeye, diyalog içinde olmaya azami özen göstereceğiz.''