kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
16 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Gezici Festival’de, Reha Erdem için düzenlenen doğum günü partisine Tuncel Kurtiz de katıldı.

Kars'ta tarih sinema ve muhabbet

YEŞİM TABAK
14.11.2008
14 yaşındaki Gezici Festival, düzenlendiği ilk yıldan sonra bir daha İstanbul'a uğramadı.
Ankara Sinema Derneği'nin bu kararına, zamanında epey üzülmüştük. Şimdi ise, bunun ne kadar yerinde bir karar olduğu konusunda herkes hemfikir. Sadece İstanbul'da 'zaten yeterince' film gösterimi vesaire olduğu için değil; İstanbul kaosunda festival atmosferini yaşamak imkânsıza yakın olduğu için. Küçük şehirlerde konuklar büyük memnuniyetle birbirlerine 'mahkûm' hale geliyor. Bu da festivalciler, sinemacılar, gazeteciler ve seyirciler arasında tamamen dolaysız bir ilişki ve hakiki bir sinema muhabbeti için ideal ortam demek.
Tabii bir de festivalin artık iyiden iyiye ev edindiği Kars'ın şaşırtıcı güzellikleri var. Zeki Demirkubuz'un Kader'i ve Nuri Bilge Ceylan'ın İklimler'iyle Kars, günümüzün Türk sinemasında yüzünü göstermeye zaten başlamıştı. Şehir, festivale gelen başka sinemacıların da gönlünü çelmeye devam ettiğine göre, Kars'ı filmlerde giderek daha sık göreceğimize emin olabiliriz.
Yurdumuzun genel ve temel özelliği olduğu üzere, Kars'ta da yakın zamana ait yapılaşma, estetikten nasibini almamış durumda. Yine de Rus, Gürcü, Ermeni, Selçuklu ve Osmanlı kalıntıları, yeterince turistik cazibe yaratıyor.
Geniş caddeler, yüksek tavanlı taş binalar ve bir Avrupa şehriyle bir Anadolu şehri üst üste bindirilmiş gibi karşınıza çıkıveren heykeller, Rus yadigarı. Ermeni kalıntılarını yok etme konusunda epey başarılı olunduğu malum.
Şehirdeki son Ermeni kilisesi olan 12 Havari, şu anda cami olarak kullanılıyor. Bize 'cami'nin kapısını açan vatandaşa kalırsa, bina "Vallahi eskiden tuvalet olarak kullanılıyordu. Cami yapmasak belki de yıkılacaktı" (Pardon?). Bu tür durumlar bir yana, şu anda Kars'ın, şehrin kültür hayatını geliştirmek ve tarihi yapıları kitabına göre restore ettirmek gibi, devlet adamlarımızda pek görülmeyen girişimler içinde bir belediye başkanı var (Naif Alibeyoğlu). Topkapı surlarının 'Ytong' tuğlayla tamir edildiği, Çırağan Sarayı'nın bina büyüklüğündeki su deposunun kat kat sıvayla pembe bir pastaya dönüştüğü İstanbul, bu anlamda Kars'tan daha sahipsiz.
Kars'ın biraz dışındaki binlerce yıllık Ani kenti harabeleri, memleketin sahip olduğu en büyüleyici manzaralardan biri. Ani adeta, Yüzüklerin Efendisi için doğal bir dekor.
Harabeleri gezerken "Burada film çekilmesine izin var mı acaba" diye düşünüyorduk ki, bir arkadaş şu son derece akla uygun açıklamada bulundu: "Çekiliyor olsa, Derviş Zaim şimdiye çekmişti." Büyük ihtimalle.
Festivalde SİYAD jürisinin yoğun programı arasında Zaim'in Nokta'sını görmek mümkün olmadıysa da, Türk sineması adına son derece 'kişilikli' yapımlarla karşılaştık. Anlatım dili ve seçilen konular açısından (nihayet!) sağlam bir çeşitliliğe doğru ilerleniyor. Yine de bir tür 'trend'den bahsedilecekse, sinemacılarımız arasında göstermekten çok göstermemeye dayalı kapalı anlatımın yaygınlaştığı söylenebilir.
Yeşim Ustaoğlu'nun yarışma dışında gösterilen yeni filmi Pandora'nın Kutusu, hayli etkileyici bir aile draması ve yönetmenin en çok kişisel gözlem kattığı filmi gibi görünüyor; gücünü buradan aldığını varsayabiliriz. Semih Kaplanoğlu, Süt'te, Yumurta'daki telaşsız, ciddi şekilde tasarlanmış görsel tavrını sürdürse de, metin düzeyinde çok daha sembolik bir anlatıma kaymış ve bu da filmi bir miktar 'stile boğmuş'.
Buna rağmen üzerine uzun uzun konuşulmasını hak eden bir film ve zaten festivalin en hararetli sohbet konularından biriydi. Altın Kaz Uluslararası Film Yarışması'nda ikincilik ve SİYAD ödüllerini alan Sonbahar'a gelince; yönetmeni Özcan Alper, ölüm oruçları gibi siyaseten ve felsefi anlamda hassas bir konudan yola çıkarken, partizanca fikirlere ya da duygu sömürüsüne yüz vermeden, genel anlamda ölüm teması etrafında dönen, insani bir drama yaratmış. Alper, festivalde Sonbahar'la birlikte yarışan, 1981'de ölüm orucunda ölen IRA önderlerinden Bobby Sands'in hikâyesini anlatan Açlık / Hunger'ı kendi filminden daha çok sevdiğini söyledi ve kazandığı para ödülünün bir kısmını, filmin Türkiye'de gösterilmesini sağlamak için harcamaya karar verdi.
Gezici Festival, biz İstanbul'a dönerken Artvin'e doğru yola çıkıyordu. Belediye Başkanı Alibeyoğlu'nun dediğine bakılırsa, ve de kısmetse, festival önümüzdeki yıl Çıldır Gölü civarında, ve mümkünse karlı bir havada yapılacak. Bu sene festivalden bahsederken en çok kullanılan sıfat, 'samimi'ydi. Galiba önümüzdeki yıl da 'romantik' bir festivalden bahsediyor olacağız.