kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

Türk gibi yemek

Eşim bu ülkenin en iyi dergi takipçilerinden biridir. Dünyanın önde gelen dergilerini birebir okur, keser, saklar.
Bu sayede ben dünyanın en iyi seyahat uzmanı ve restoran eleştirmeniyle birlikte yaşama şansı bulmuş oluyorum.
İtalya'dan Arjantin'in Patagonyası'na kadar açılan her restorandan, butik otelden haberi olur.
Çeşit çeşit kitapların yanı sıra dergilerden kesilmiş sayfalardan oluşan zengin bir arşivi vardır.
Genelde ben sadece gidilecek ülkeyi bilirim, kalanını o ayarlar.
Favori dergilerinden biri de "Gourmet."
Derginin geçen ayki sayısında Türkiye ile ilgili bir bölüm vardı.
İsmet Baba restoranın büyük fotoğrafıyla süslenmiş yazıyı uzun zamandır İstanbul'da yaşadığını tahmin ettiğim Jenny White kaleme almış.
İlginç bir anekdotla başlamış yazar İstanbul lokantaları üzerine yazısına.
1980'lerde kendisini ziyarete gelen ailesini yemeğe çıkarırken, "Et mi, balık mı yemek istersiniz?" diye sormuş.
Annesi, "Lokantaya gidince mönüye bakar karar veririm" yanıtını vermiş.
White'ın cevabı "Şimdi vermelisin çünkü burada her yemeğin kendine özgü bir restoranı var" olmuş.
Gerçekten de dünyanın çeşitli mutfaklarında balık, et gibi farklı yemekler aynı mönüde yer alır.
Osmanlı'nın millet sisteminden kalma bir alışkanlık olsa gerek, bizde kebap kebapçıda, balık balıkçıda yenir.
Jenny White, sadece lokantaların değil, tatlıcıların bile ayrı mekanları olduğunu, sütlü tatlılarla baklavacıların farklı çatılar altında olduğunu anlatıyor makalesinde.
Ayrıca "laik" veya "muhafazakar" yaşam biçiminin de lokantaları bile nasıl ayırdığına dikkat çekiyor.
Ama lokantalarımızın ve yemeklerimizin hakkını veriyor doğrusu.