Obama dönemiyle birlikte
Türkiye'deki Kürt sorununun bugün içinde akmaya başladığı mecrada tartışılacağını öne sürmüştüm pazartesi günkü yazımda. Yani,
Obama'nın bir siyah olmasına karşın beyaz Amerika'nın değerleriyle hareket edeceğini, bizde çok korkulan ve çok kullanılan bir kavramla söylemek gerekirse
'ayrılıkçılığa' alabildiğine uzak duracağını belirtmiştim. Seçilmesinin altında yatan ana neden içeride buydu. Dışarıda ise son dönemde çok yıpranmış olan ve 1970'lerin tabiriyle ifade edecek olursak
'Çirkin Amerikalı' imgesiyle yeniden bütünleşmiş olan Amerika görüntüsünü ortadan kaldırmaktı. Evet, bu durum bizim Kürt sorunumuzu nasıl etkiler?
Yol ayrımı Bugün
'tek millet-tek devlet ' söylemi bir kere daha öne çıkıyor ve ağırlık kazanıyor. Erdoğan, 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde daha ılımlı yaklaştığı Kürt sorununda daha radikal bir söylem geliştiriyor. Daha önce bu kadar vurgulanmayan
üniter devlet-ulus devlet söylemi son birkaç haftadır güç kazanmış durumda ve bu kavramlar bu defa kesin bir ayrışmanın aracı olarak ortaya koyuluyor.
Kürtlerden bu kavramları kabul edip etmediklerini açıkça ifade etmeleri bekleniyor. Bu durum
Aktütün saldırısından sonra başladı. Erdoğan'ın DTP'den kesin olarak PKK'yla ilişkisini kesmesini istemesi, buna karşılık o çevrenin 'kültürel soykırıma karşı gelişen PKK' çıkışıyla yanıt verip bu 'gerçeğin' bugünkü politikalarla güçlenebileceğini ima etmesi tarafları bu kesin yol ayrımına getirdi. Şimdi sorun bundan sonrasının nasıl cereyan edeceği...
İki kavram arasında İşte o noktada ben daha önce kullandığım bir kavram çiftinin ciddi olarak gündeme geleceğini ve
kültürel haklarla siyasal hakların birbirinden ayrıştırılacağını sanıyorum. Bugünkü arayışın önemli ölçüde bu iki kavram arasındaki farkı vurgulamaya dönük olduğunu düşünüyorum.
Daha açık söylemek gerekirse yönetim bundan sonra çok açık bir biçimde Kürt kesimini, daha farklı bir arayış içinde oldukları varsayımıyla, önce 'teklik' çerçevesini kabul etmeye çağıracak, zorlayacak, ancak bunun kabul edilmesi halinde kültürel haklarına dönük arayış ve beklentilerini yanıtlamak yoluna gideceğini belirtecektir. Obama'dan sonra demokrasi Böylesi bir çerçeve
demokratik hak tartışmasına yeni bir boyut getirecektir ve Obama sonrası dünya bu bakımdan ilginç olacaktır.
Çünkü, Amerika'daki Demokratların iş başına geldiği her dönemde dünyanın çeşitli bölgelerinde devam eden bizdeki Kürt sorununa benzer sorunlarda demokrasiye öncelik verilmesi bir ilkedir. Şimdi Obama yönetiminden de böyle bir yaklaşım beklenebilir
. Ama bu yaklaşımın geçerli ve gerçekçi olması için evvela Obama yönetiminin Amerika'nın dünyanın çeşitli yerlerinde sürdürdüğü ve açıkça anti demokratik olan politikalarını terk etmesi gerekir. Türkiye'nin çok önemli ölçüde rolünün olduğu Ortadoğu için bu şart haydi haydi geçerlidir. Obama yönetimi bu şartı yerine getirirse
Türkiye'deki Kürt politikasında yeniden söz sahibi olabilir ve bu politikanın
'demokratik haklar' temelinde gelişmesini isteyebilir.
Bunu yapamayan bir Amerika Türkiye için de benzeri taleplerde bulunamaz ve şimdi geliştirilmeye başlanan 'teklik' politikası egemen hale gelerek devam eder. Unutmayalım ki, bu politika son zamanlarda Amerika'yla
Türkiye arasındaki 'derin' bir mutabakat sonrasında ortaya çıkmıştır. Bundan sonra Biden gibi
Türkiye'ye karşı 'sıcak duygular' beslemeyen bir yöneticinin kontrolü altındaki
Türkiye ile ABD arasında bu ve benzeri konularda önemli zıtlaşmaların çıkacağını şimdiden görmek gerekir.
Kısacası Kürt politikası bugün yeni bir dönemeç almıştır. Bu Cumhuriyetçi yönetimin attığı son adımlardan birisidir. Obama'yla birlikte bu politikanın değişmesi önce Obama'nın kendisini ve 'kimliğini' sonra da politikasını netleştirmesiyle mümkün olacaktır.
Peki, bu dönemde Avrupa tüm bu konularda ne diyecektir diye soruyorsanız o ayrı bir tartışmanın konusudur.
Yayın tarihi: 12 Kasım 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/12//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.