kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

İyi insan olacaksan erdemlerin olsun

08.11.2008
Barack Obama 33 yaşında genç bir avukat iken yazdığı kitabının önsözünde özetle şunları yazıyor: Aslında çok farklı bir kitap yazma niyetindeydim. Oturup gerçekten yazmaya başladığımda zihnimin daha sarp kayalıklara doğru eğilim gösterdiğini fark ettim. İlk arzularım dökülüp kalbimi doldurdu. Geçmişte kalmış sesler bir yükselip bir sustu. Annemin ve onun annesi babasının çocukken bana anlattığı hikâyeleri hatırladım. Kendini ifade etmeye çalışan bir ailenin hikâyeleri. Chicago'da sosyal yardım görevlisi olarak çalıştığım ilk seneyi ve erkekliğe doğru attığım ilk çaylak adımları anımsadım. Bir mango ağacının altında oturmuş kız kardeşimin saçlarını örerken gerçek anlamda hiç tanımadığım babamı anlatan büyükannemin sesini duydum. Bu anı seliyle karşılaştırıldığında bütün o iyi ayarlanmış teorilerim eften püften ve vakitsiz göründü. Yine de ailemin hikâyesini düşündüğümde beni en çok etkileyen şey o masumiyet havasıydı. Bazen kendimi baştan ayağa incelenmekten korumak için duyduğum inatçı isteğe, ara sıra bütün projeden vazgeçmek için duyduğum dürtüye rağmen bu sayfalara dökülen kişisel, içsel bir yolculuğun; bir çocuğun babasını ve onunla beraber siyah bir Amerikalı olarak hayatının işe yarar bir anlamını arayışının kayıtları oldu. Kitabın büyük bir bölümü anı defterleri ve ailemin sözlü tarihine dayanıyor olsa da diyaloglar elbette bana söylenenlerin ya da aktarılanların benzerleri. Bu kitaba ne isim verilirse verilsin yapmaya çalıştığım hayatımın bir bölümünü dürüst bir şekilde aktarmaktı. Yine de en derin minneti aileme, anneme, büyükannem ve büyükbabama, okyanusların ötesine ve kıtalara yayılmış olan kardeşlerime borçluyum ve bu kitabı onlara ithaf ediyorum.

Soğuk, kasvetli bir kasım sabahında güneş ince bir bulut tabakasının ardında solmuşken, diğer telefon geldi. Tam o sırada kendime kahvaltı hazırlıyordum. Ocakta kahve, tavada iki yumurta pişerken ev arkadaşım telefonu uzattı. Hat oldukça cızırtılıydı. "Barry? Barry, sen misin?" "Evet... Siz kimsiniz?" "Barry, ben Jane halan. Nairobi'den. Beni duyabiliyor musun?" "Affedersiniz... Kim dediniz?" "Jane halan. Dinle Barry, baban öldü. Trafik kazası geçirdi. Alo? Beni duyuyor musun? Baban öldü diyorum. Barry, Boston'daki amcanı arayıp haber ver. Şimdi kapatmam gerek tamam mı Barry? Tekrar aramaya çalışacağım..." Hepsi buydu. Hat kesildi ve mutfakta yanan yumurtanın kokusu gelirken gözüm duvardaki çatlaklara dalmış halde kaybımı algılamaya çalışarak koltuğa çöktüm. Ölümü sırasında da babam benim için bir efsane olarak kaldı. Bir insandan hem daha fazla hem de daha az gibiydi. 1963'te, ben sadece iki yaşındayken Hawaii'yi terk etmişti. Bu yüzden çocukken de onu annemin, büyükannem ve büyükbabamın anlattığı hikayelerden tanıyordum. Üçünün de tekrar tekrar kullanılmaktan pürüzleri aşınmış ve kusursuzlaşmış favori hikâyeleri vardı. Gramps'in akşam yemeğinden sonra eski, içi doldurulmuş sandalyesinde viskisini yudumlayıp dişlerini sigara paketinin jelatiniyle temizlerken, babamın bir adamı sırf bir pipo yüzünden Pali Tepesi'nden atmaya kalktığı zamanı anlatışını hâlâ hatırlıyorum.

'KENYALI BABAM ÇOK BAŞARILIYDI'
Sonradan öğrendiğime göre Luo kabilesinden gelen bir Kenyalıydı. Victoria Gölü kıyısında, Alego adında bir yerde doğmuştu. Köy fakirdi ama babası, diğer büyükbabam Hussein Onyango Obama, seçkin bir çiftçi, kabilenin önde gelenlerinden biri ve iyileştirme yeteneği olan bir şifacıydı. Babam, büyükbabamın keçilerini güderek ve İngiliz sömürge yönetiminin köyde kurduğu okula giderek büyümüştü. Okulda çok başarılıydı. Sonunda Nairobi'de bir okulun bursunu kazandı ve ardından, Kenya'nın bağımsızlığını ilan etmesinden hemen önce, Kenyalı liderler ve ABD'li sponsorlar tarafından seçilerek Amerika'da bir okula gönderildi. 1959 yılında, yirmi üç yaşındayken, Hawaii Üniversitesi'ne gelen ilk Afrikalı öğrenci oldu. Ekonometri okudu, benzersiz bir konsantrasyonla çalıştı ve üç yıl içinde sınıf birincisi olarak mezun oldu. Bir Rusça kursunda on sekiz yaşında, tuhaf ve çekingen bir Amerikalı kızla tanıştı ve birbirlerine âşık oldular. Başlarda temkinli yaklaşmalarına rağmen cazibesi ve aklı sayesinde kızın ailesinin gönlünü kazandı. Genç çift evlendi ve kız ona ismini verdiği bir oğlan doğurdu. Bir burs daha kazandı. Bu kez Harvard'ta doktora yapacaktı ama ailesini de yanında götürecek parası yoktu. Araya ayrılık girdi ve kıtaya verdiği sözü yerine getirmek için Afrika'ya döndü. Anne ve çocuğu arkasında bırakmıştı ama aralarındaki sevgi mesafelere rağmen sürdü...

İKİNCİ EŞİ ENDONEZYALIYDI
Anemin Hawaii Üniversitesi'nde tanıştığı başka bir öğrenci olan Lolo adında bir Endonezyalıyla evlenmesi sonucu o tarihe kadar üç yıldan uzun bir süre Endonezya'da yaşamıştık. Adı Hawaii dilinde "çılgın" anlamına geliyordu. Lolo, halkının iyi huylarını ve nezaketini taşıyordu. İyi tenis oynuyordu; gülümsemesi hep aynıydı ve davranışları ağırbaşlıydı. Endonezya dilini, geleneklerini ve efsanelerini öğrenmem altı aydan kısa sürmüştü.
Haberin fotoğrafları