kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Ekim 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Hangi kapıyı çalsam karşımda buruk acı...

Masal kahramanı atın önündeki eti ite, itin önündeki otu da ata verdiği zaman, sevgilisinin kapatıldığı mağaraya girebilir.
Aslında sosyo-politik masallarda da böyle durumlar vardır.
Siyasetin yapması gereken işleri adliyeye, polise, askere devreder ve onların işlerini de siyasi kararsızlıkların rüzgarına terk ederseniz, sorunlarınız bitmez artar.
Cumhurbaşkanı seçimini, siyasi partilerin açılıp kapatılmalarını, anayasa ve yasa değişikliklerini, üniversitelere girişin kıyafete ilişki kurallarını yargının kararına bıraktık.
Anayasa Mahkemesi'nden her iptal kararı çıktığında, ana muhalefet CHP sözcüleri neredeyse zil takıp oynayacak kadar seviniyorlar.
Siyasetin yargıya devredilmesini kutluyorlar.
Buna karşı Ergenekon gibi gerçekten yargının çözümlemesi gereken bir iddianın yargının önüne getirilmesini kınamaktalar.
Titiz ilçe zabıta amirinin öyküsünü belki bilirsiniz.

Çorba ve saç meselesi
Bu zabıta amiri, gittiği lokantada çorba içerken ağzına bir saç teli gelmiş. Bunun üzerine lokantaya bir hafta kapatma cezası vermiş.
İşyeri kapanan lokantacı avare avare kırlarda dolaşırken, çalıların arkasından gelen sesleri duymuş. Çalıların arasından arkaya bakınca, zabıta amirinin başını bir kadının saçlarına gömdüğünü ve "sevgilim"
diyerek kadına aşkını anlatmaya çalıştığını görmüş.
Çalıların arasından sevişen çiftin önüne atlamış lokantacı.
Zabıta amirine bağırmış:
-Benim çorbadan bir tane saç teli çıktı diye lokantamı bir hafta kapattın. Şimdi ise bu kadının saçları ağzına burnuna giriyor. Bu adalet midir?
Zabıta amiri şöyle bir bakmış lokantacıya... Sonra terslemiş onu,
-Bu kadının saçından da çorba çıkarsa onu da kapatırım, demiş.
Hem sorunlara çözüm üretme... Hem seçim kazanama...
Sonra da TBMM çoğunluğu yerine Anayasa Mahkemesi'ndeki çoğunluğa güven.
Veya "Taksim'deki polisin sertliği neden Diyarbakır'daki poliste de yok" diyerek Güneydoğu Sorunu'nu polisin kalabalıklara su sıkarak çözebileceği bir olgu olarak sun.
DTP'nin kaderini Anayasa Mahkemesi'ne, DTP sözcülerinin söylemlerini yorumlamayı da savcılara bırakmadık mı?

Al birini vur ötekine
Muhalefet böyle de, sanki iktidar mı her konuda doğru yapıyor bu ülkede?
"Bize bir şey olmaz" diye diye global ekonomik krizi görmezden geldi iktidar sözcüleri.
Kardeşi hasta olan adamın durumunu anlatan fıkradaki gibi davrandılar.
Bu adam eski bir arkadaşına rastlamış yolda.
-Kardeşin nasıl, diye sormuş arkadaşı.
Bizimki çok üzgün...
-Kardeşim çok hasta, demiş.
Bunun üzerine arkadaşı teselli etmiş onu:
-Bir şeyi yoktur, kardeşin kendini hasta sanıyordur...
Aradan iki hafta geçmiş.
Adam yine o eski arkadaşı ile karşılaşmış.Yine aynı soruyu yöneltmiş ona arkadaşı:
-Kardeşin nasıl?
Bu defa bizimki perişan,
-Kendini öldü sanıyor, demiş.
Bütün problemli ülkeler IMF'nin kapısına doluşmadan yeni standby yapılabilirdi...
"Avrupa bankalarındaki paralarınızı Türkiye'ye getirin" diye çağrıda bulunmadan önce, o Avrupa ülkelerinin hükümetlerinden önce mevduata sınırsız güvence verilebilirdi.
TÜSİAD'la polemiğe girmek yerine, tüm iş dünyası ile bir araya gelinip çözüm önerileri araştırılabilirdi.
Böyle durumlarda siz olsanız ne yapardınız?
Bu satırların yazarı gibi fıkralara sığınıp, kötümserliğinizi bastırmaya çalışmaz mıydınız?