En yetkili askeri ağızdan Aktütün Karakolu'yla ilgili
"ödenek yetersizliği" açıklaması yapılınca
Türkiye, belki de ilk kez gerçek anlamda sınır güvenliği meselesini tartışmaya başladı.
Ve ister istemez şu sorunun cevabı arandı;
Acaba
Türkiye bir sınır karakolunu yapamayacak durumda mı?
Doğrusu böyle bir ihtimal yok ama yine de kamu ve özel sektör kurumları harekete geçti ve beklenen cevabı verdi:
"Bir değil birden fazla karakolu yapabiliriz." Böylece bir anlamda
"sınır güvenliği" meselesi toplumun da gündemine girdi.
İyi de oldu.
Tartışılması gereken bir sorundu ve artık tartışılıyor. İlginç olansa tüm bu tartışmaların yaşanmasına gerek bırakmayacak bir olanağın yaklaşık 5 yıldır rafta bekletilmesi ya da yavaşlatılması...
Dün bu köşede ilk kez 2001 yılında
Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan ve
"kamu yönetiminin modernizasyonu"nun bir parçası olan
"Entegre Sınır Yönetimi" projesinden söz ettik.
Yazı ilgili çevrelerde bir hayli yankı yarattı.
Benim bildiğim (daha fazla olduğu söyleniyor) yüzde 60'ının AB tarafından karşılandığı 3 milyar 700 milyonluk bir proje bu. Amacı da
Türkiye'nin tüm sınırlarını güvenli hale getirmek...
Yazı yoğun tepki aldı ama yanlış anlamalara neden olmaması için bir gerçeğin de altını çizmek gerekiyor.
Bu uzun süreli bir proje ve AB'nin öngördüğü 3 milyar 700 milyon Euro'luk bütçenin AB'nin üstleneceği kısmı süreç içinde ödenecek bir para. Zaten Fransızlarla bu konuda önemli bir adım da atılmış... Sınırlarda incelemeler yapılmış ve ciddi bir çalışma ortaya konulmuş...
Peki, şimdi geldiğimiz nokta ne?
Dün bu soruyu İçişleri Bakanı
Beşir Atalay'a sordum. İçişleri Bakanı adına Basın Danışmanı
İbrahim Saraçoğlu aradı.
Cevabı kısaydı:
"Böyle bir proje var. Ancak rafta bekletilmiyor, devam ediyor. Çünkü çok kapsamlı ve geniş boyutlu bir proje..." Gerçekten de çok kapsamlı ve geniş bir proje. Ayrıca söz konusu olan basit bir şey değil,
Türkiye gibi stratejik açıdan önemli bir ülkenin sınır güvenliği.
Bu nedenle AB için önemli olmayan ama bizim için hayati önemi olacak farklılıkların olması da çok doğal.
Ancak ortada AB ile
Türkiye ilişkilerine bakışta bir sıkıntı var.
Elimde
"Türkiye'nin Sınır Yönetim Projesinin Uygulanması İçin Eylem Planı'nın Geliştirilmesine Destek" üst başlıklı bir çalışma var. Altında aday ülke
Türkiye, lider üye ülke Fransa ve ortak üye ülke İngiltere yazıyor.
"Finans Planı" alt başlıklı bu çalışmanın içinde 29 proje yer alıyor. Bildiğim kadarıyla bugüne değin bu 29 projeden sadece bir tanesi, o da eğitimle ilgili olan
"Eğitim Projesi" için AB'den 300 bin Euro alındı ve kullanıldı.
Peki diğer projeler hangi aşamada?
Bu sorunun cevabını bulmak için
Türkiye'nin 2005 yılından sonraki AB yolculuğuna bakmak gerekiyor. Tıpkı bu yolculuk gibi
"Entegre Sınır Yönetimi" projesi de yavaşladı.
Bunun nedeni de sadece bir kurum olmayabilir ama mevcut kurumlar arasında
"çözüm üretmeye" yönelik bir
"uyum" yok. Özellikle askerlerin sivil sınır yönetimine karşı çıktıkları çok net biliniyor.
Eğer böyle olmasaydı ve istenseydi AB ile aramızdaki tüm ayrılık noktalarına rağmen
"Entegre Sınır Yönetimi" alanında ciddi adım atılırdı.
Ayrıca demokratikleşmede olduğu gibi biz onları zorlayacağımıza onlar bizi zorluyor.
Bizim temel sorunumuz bu...
Yayın tarihi: 10 Ekim 2008, Cuma
Web adresi: http://www.sabah.com.tr/2008/10/10//haber,DEBECDB292F14241A71434BB27713DFA.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.