Son 30 yıldır, ne zaman kanlı bir saldırı olsa, genç insanlar yıkılıp toprağa düşse aynı siyasi demeçler verildi, aynı askeri açıklamalar yapıldı ve aynı hamaset dolu yazılar yazıldı.
Ama tablo hiç değişmedi.
PKK en kanlı saldırıları yaptıkça büyüdü. Bırakın askeri saldırıları, Kürt köylerine yönelik katliamlarda bebekler bile kurşunlandı ama PKK büyümeye devam etti. Son yıllarda AB süreciyle başlayan demokratikleşmeye rağmen hala silah bırakmaya yanaşmadı. Bu tavrıyla toplumsal tabanından pek tepki aldığı da söylenemez.
Bu işte bir gariplik yok mu?
Devletin durumu da çok farklı değil...
O da bu şiddet ve terör ortamının sürmesi için elinden geleni esirgemedi. Binlerce köy yakılıp yıkıldı, on binlerce insan faili meçhul cinayetlerle yok edildi. Kendi
"vatandaşı" dediği insanlara dünyanın gözü önünde
"pislik" yedirdi.
Sonra da dönüp, her defasında buna gerekçe olarak
"terörü" gösterdi.
Sizce bu işte bir gariplik yok mu?
Bu coğrafyada derin siyaset hep şiddetten beslendi halen de besleniyor.
Bu ülkenin asıl sorunu bu. Gelmiş geçmiş bütün iktidarlar gerçekte sorunun kendisiyle değil, sonucuyla uğraştı.
Alın
Türkiye'yi yönetmeye talip partilerin programlarına bakın. Hiçbirinin adını bile koyamadığı
"Kürt sorunu" ile ilgili çözüm önerisi yok.
Sivil siyaset çözüm üretemiyor.
Ne zaman şiddet veya bir terör olayı olsa o zaman bu ülkenin kanını emen Kürt meselesi hatırlanıyor. Sonra unutuluyor.
Eğer bu ülkenin sınırları aşılıyor ve bölgenin en güçlü ordusuna rağmen bir karakolu basılıp genç insanları öldürülüyorsa başta askerler olmak üzere tüm sorumluları hesap vermeli.
Birileri de bütün bu olup bitenleri ve Kürt meselesiyle neden yüzleşemediğimizi topluma anlatmalı...
En başta da eski siyasileri.
Örneğin 9. Cumhurbaşkanı
Demirel o engin tecrübesiyle
"Kürt realitesini tanıyoruz" dedikten sonra neden bu açıklamanın gereğini yapmadı, yapamadı?
Yine kendisinden sonra Başbakan olan
Tansu Çiller,
"Bask Modeli" dedikten sonra bir daha neden o konuya hiç girmedi?
Bugün de Meclis'te sessizce milletvekilliği yapan eski Başbakan
Mesut Yılmaz, 90'ların sonunda
"AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" dedikten sonra neler olduğunu bu topluma neden anlatmadı?
Aynı şekilde Başbakan
Erdoğan, soruna
"Kürt sorunu" diyerek tarihi bir açıklama yaptı ama arkasını neden getiremedi?
O sürecin darbe girişimleri, Ergenekon kuşatmaları nedeniyle sıkıntılı geçtiği, ülkeyi çözümsüzlüğe kilitlediği biliniyor.
Gelelim
Türkiye'nin en köklü partisi CHP'ye...
Düşünsenize yıllar önce siyasi açıdan risk sayılacak
"Kürt Raporu"na imza atan CHP, bugün o raporu rafa kaldırdığı gibi daha
"ulusalcı" bir söyleme sarıldı.
Peki, nasıl oluyor da sivil siyaset sorunu bildiği halde çözüm üretemiyor?
Bu işte bir gariplik yok mu?
Aslında bir değil birden fazla gariplik var. Daha başından beri bu devlet,
"Kürt hareketlerinin şiddete bulaşması" için elinden geleni yaptı.
Bütün meşru kanalları kapatarak sivil, demokrat Kürt hareketlerinin gelişmesini istemedi.
Bunu istemediği gibi kendisi de bir öneri, bir açılım getirmedi.
Bir anlamda sorunu öteledi.
İşte bir gün Aktütün Karakolu'nda, bir başka gün Güngören çarşısında karşımıza çıkan terör bu zeminin ürünü. Sivil veya askeri yöneticiler ise sürekli terör örgütünün yenileceğinden ve sonlarının geleceğinden söz etti.
Ama nedense bu
"son" bir türlü gelmedi. Aslında 1993 ve 99'da iki kez bu son yaşanmasına rağmen hiçbir şey yapılmaması da sorgulanmadı.
Bu işte de bir gariplik yok mu?
Eğer siz de bir gariplik olduğunu düşünüyorsanız soru sorun. Başkalarına öfkeleneceğimize oy verdiğimiz partilere ve siyasetçilere bu ülkenin kan kaybetmesine yol açan Kürt meselesinde neden bir çözüm üretemediklerini sorun. Kimlerin çözüme engel olduğunu, niye yeni bir anayasa yapamadığımızı, niçin yerel yönetimleri güçlendirecek yasal düzenlemelere gidemediğimizi sorun.
Artık yüreğimizi yakan acıları içimize atarak yaşayamayız.
Yayın tarihi: 7 Ekim 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/07//haber,A2DC4963CA2E4AE28CE44A1524545FA0.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.