Düello, kişiliğin ezilmesine karşı bir protestodur; onurun insan yaşamından daha değerli olduğunu, yani insan onurunun varlığını, bir despotun buna hükmedemeyeceğini kanıtlama çabasıdır... Böyle tanımlıyor,
Kanşaubiy Miziev "Düello Tarihi" isimli kitabında düelloyu...
Miziev devam ediyor:
"İnsan onurunu korumaya yönelik yasaların bulunmadığı o çağlarda düello, haysiyetli insanlar için kendisinin, ailesi ve yakınlarının onurunu korumada biricik yol sayılırdı..." Sözünü ettiği, 14-18'inci yüzyılda en yüksek noktasına ulaşan yöntem...
Hatta düelloda kaybeden taraf ölmemiş ise devlet de devrede olur gereğini yerine getirirmiş.
Yazarın da belirttiği gibi, bütün bunlar insan onurunu korumaya dönük yasaların olmadığı dönemde geçerliydi.
Aralarında birçok ünlünün bulunduğu İngiliz ve Fransız aristokratı bu dönemde yaşamını yitirdi.
Sadece Avrupa'da değil, düellonun yaygın olduğu Rusya'da da ünlü şair
Puşkin, Lev Tolstoy, Gorkiy de düello sonucu hayata veda edenler arasında yerini aldı.
Taksim'den televizyona Yakın tarihimizde de düelloya girişenler oldu.
Özellikle de siyasi hayatta...
Örneğin 2006'daki seçimde Çek Başbakanı
Jiri Paroubek en büyük siyasi rakibi olan ODS Partisi lideri
Mirek Topolanek'i televizyonda silahlı düelloya davet etti.
Bu kadar olmasa bile
Türkiye'de de geçmişte benzeri gelişmeler yaşandı.
Özellikle de 1990'lı yılların ortalarında...
Türkiye, bazen siyasilerin işadamlarını, bazen de bürokratların gazetecileri düelloya davetine tanıklık etti...
"Taksim meydanında kendimi asarım; eşek gibi anırırım; köpek gibi havlarım" sözleri moda oldu.
Üniversitelerde türbanı serbest bırakmak için yapılan anayasa değişikliği sırasında MHP lideri
Devlet Bahçeli "siyasi düello" kavramını tekrar anımsattı.
AK Parti ile CHP'yi,
"siyaset ile devlet kurumları arasında bir siyasi düello ortamı yaratmakla" suçladı.
Deniz Feneri olayı siyasi düellonun boyutu farklılaştı, taraflar da netleşti; AK Parti CHP...
Hem de, orta çağda bile daha nazik üslupla yapılan düello çağrısı, bugün birçok ailenin çocuklarının duymasından utanacağı,
"şerefsiz, namus düşmanı, müfteri" cümleleri arasında gerçekleşiyor.
Davet yeri de
televizyon ekranları; sanırsınız ki St. Petersburg'daki
"Kara Dere" nin köşesi...
Savunmada kalan Kim ne derse desin, bu tartışma hükümet açısından hayra alamet değil.
Çünkü altı yıldır, doğru icraatları dolayısıyla kimsenin düello davetinde bulunmaya cesaret edemediği AK Parti şimdi düelloya davet edilebilen hatta her gün savunma yapmak zorunda kalan tarafta yer alıyor.
Tartışmayı Genel Başkan Vekili Dengir Mir Mehmet Fırat hakkındaki isnatlara yönelterek dikkati başka tarafa çekmeye kalkmak istediği konu da her gün çığ gibi büyüyor.
Her düellonun sonundaki gibi, demir bilye kimin haklı, kimin haksız olduğuna bakmıyor.
Veya
Cemal Süreyya'nın şiirindeki gibi:
"bir düelloda/ daha büyük bir şey vardır/ ve daha acıdır bu/ ölümden de ölüm korkusundan da bakarsın dün en güvendiğin kişi/ karşı tarafın şahidi olmuş/ işte acıdır bu da ölümden de ölüm korkusundan da ..... daha da acısı/ kılıcın elinde/ alnında bir tutam güneş/ kalakalıyorsun ortada..."
Yayın tarihi: 24 Eylül 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/24//haber,2B9D5F577DDA4C4AAC91E76D0710FE49.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.