kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Eylül 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Nikâha gelirim... Düğüne hiç çağırmayın!

Biliyorum, tuhafınıza gidecek!
Daha başlığı görünce "bu adamın kafası dağılmış" diye düşüneceksiniz!
Öyle ya! Düğün sezonu biteli çok oldu. Ramazan'dayız.
Üstelik önümüzdeki haftalarda da hayatımıza pek düğün dernek girmeyecek! Malum. " iki bayram arası nikâh olmaz" anlayışı batıl fakat yaygın bir inanç!
Ama işte tam da bu yüzden şimdi dökmek istiyorum içimi.
Şimdi yazayım ki, yakın zamanda evlenmiş ya da evlenecek hiç bir tanıdığım özel olarak üzerine alınıp kırılmasın!
Bizim toplumumuzda dostlarımızla acıyı ve sevinci; cenazenin kederini, düğünün neşesini paylaşmanın yeri ve değeri ayrıdır.
Gelin görün ki, düğünlerimizin onca patırtılı coşkuya rağmen taşıdıkları hoyratlıkları görmezden gelmek zorlaşıyor.
Ben kendi adıma söyleyeyim.
O kırıcı hiyerarşi ye..
İnsan kayırmacılığın ve ayrımcılığın tavana vurmasına...
Ortamı teslim alan şiddetli haset ve rekabet atmosferine...
Evlenen çiftin ve ailelerinin kimbilir hangi nedenle saklamakta zorluk çektikleri tatminsizlik duygusuna...
Ve daha birçok şeye tanık olmak ruhumu hırpalıyor.
Kimse daha sonra hatırlayıp lafını etmek istemez ama daha başta ailelerin kimler çağırılsın, kimler çağırılmasın tartışmasına girmesiyle tadı kaçıverir düğünlerin...
Bunu bilmeyen yok!
Ama bir de düğün sırasında sergilenen tablolar var ki, bana her geçen yıl biraz daha "insanca" olmaktan çıkıyor gibi geliyor.
En başta gelen çirkinlik de düğüne gelenler arasında yaratılan törensel hiyerarşi!
Davetliler listesini geçtim! Bir de oturma düzeni var.
Oturma düzeni aynı zamanda değer ve ilgi "düzeni" de demek!
Düğün salonlarından kapı ağızlarını ve duvar diplerini ve oralardaki masaları kaldıramayacağımıza göre durum umutsuz mu? Belki! Ancak ortaya çıkan manzaranın feci olduğunu saklamayalım artık!
Ya düğünlerimizde önce sıkıntılı bir saygı gösterisiyle selamlayıp sonra gece boyunca unuttuğumuz yaşlılara ne demeli!
Hele kılığı kıyafeti beğenilmeyen akrabalara uzaktan uzağa yöneltilen bakışlar vardır ki, tarif etmeye kalkmak bile içimi burkuyor.
Sonra birtakım güçlü ve gösterişçi davetliler in geceye saldırgan espriler ve arsız kahhkahalar eşliğinde damga vurma çabaları...
Ellerinde koca tepsilerle dolaşan garsonların çevre masalardakileri itip kakmaları, mekânın göz alıcı yerlerine konuşlanmış "ağır davetliler"in önünde bel bükmeleri...
Çekiştirmeler... Uzaktan uzağa kulaktan kulağa eleştirmeler... Dedikodu kumkumalığı... Dileklere bile bulaşan laf geçirmeler...
Hangisi "bu mutlu günü anlamlı kılıyor", söylesenize bana!
Son yıllarda zorlanmaya başladım.
Hangi düğüne gitsem, bir yandan gördüğüm tablo karşısında içim kıyılırken yapay bir gülümseme gelip yerleşiyor yüzüme!
Galiba en iyisi, nikâhların mutluluğuna eşlik etmek, çiftleri ve aileleri tebrik etmek.
Düğünlere gelmeyeyim, dostlar!
Kusuruma bakılmasın! Çünkü ben de düğünlerin "kusuru"na bakamıyorum!