kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
15 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Bir Kuşhan gider bin Kuşhan gelir!

Geçip giden yazın büyük bölümünü tatil kasabalarında geçirdim ya... Gördüm ki, diyet modaları ve şişmanlık korkusu alttan alta yeni tür bir ırkçılık üretmeye başlamış.
Göbeği bir parça çıkık, kalçası bir parça geniş, kilosu biraz fazla olan her kadın " eyvah, beni de aşağı ve çirkin ırktan sayacaklar! " diye korkudan ölüyor.
Küçücük kızlar beş yıl öncesinin trendlerine göre "dümdüz" sayılacak göbeklerini "çok fazla" bulup sabah akşam buna ağlıyor.
Yani diyet modaları ve şişmanlık korkusu deyip geçmemek gerek!
Hele "sağlıklı yaşam arayışı"ndan falan söz etmek feci bir yanlış olur.
Çünkü karşımızdaki şey bir tür ırkçılık!
Şimdi Dr. Muzaffer Kuşhan üzerine kopan tartışmayı ve medyada yapılan yorumları izlerken ister istemez geçen yaz tanık olduğum tabloyu da geçiriyorum aklımdan.
Ve diyorum ki...
Kuşhan kliniğindeki hataların değerlendirmesini artık yargı sürecine bırakalım.
Ama asıl soru şudur: "Bir Dr. Kuşhan gider, bin Dr. Kuşhan gelir" dünyasını ne yapacağız?
Ne tuhaf!
Dr. Kuşhan diyet kültürünün bizdeki öncülerindendi ama çoktandır "demode" sayılıyordu.
Sonra kader ağlarını korkunç ördü!
Tam Ayşe Arman'ın röportajıyla doktor yeniden patlama yapmanın, yeniden moda olmanın tadını çıkartacaktı ki, talihsiz Dila'nın ölümü her şeyi bitirdi.
Bir süre sonra unuturuz bu olayı da, Dr. Kuşhan'ı da...
Ancak medyanın insanların diyet çılgınlığını kışkırtmaktan, sözünü ettiğim yeni ırkçılığın değirmenine su taşımaktan ve birkaç kiloyu korkunç bir obezite gibi göstermekten vazgeçeceğine inanan var mı aramızda, söyleyin!
Ya da ambulansı ve ilk yardım ekibi bulunan bir " zayıflık için toplama kampımız" olursa mesele hallolmuş mu sayılacak?
Tam bu noktada sizlere diyet ve zayıflama endüstrisinin Batı'daki "baba"sı Dr. Robert Atkins'in feci sonunu anlatmak istiyorum.
Hani meşhur " yüksek proteinlidüşük karbonhidratlı " beslenme var ya, işte onu daha 1970'lerde dünyanın başına sardıran adamdı Dr. Atkins!
Sadece diyet yöntemiyle değil; tv programları, diyet ürünleri ve yiyecek içecekleriyle de büyük bir endüstrinin patronuydu.
Bilimsel araştırmalar, düşük karbonhidratlı yiyeceklere dayalı beslenmenin "kabus gibi bir tercih" olduğunu gösterdikçe, Dr. Atkins ve kurduğu vakıf kendi diyetlerinin diğerlerine göre ucuzluğunu vurgulayarak ayakta kalmaya çalıştı.
Yıllar geldi geçti.
Ve 2003 yılında son geldi.
Nasıl mı?
90'larda çok şişmanlamıştı Dr. Atkins. Son aylarında televizyonda yüzünün görünmesinden bile kaçınır olmuştu.
Hastane kayıtlarına göre "böbrek yetmezliği"nden ölmüştü. Ama aynı kayıtlarda hastaneye getirildiğinde 125 kilogram ağırlığında olduğu yazılıydı. Bu yaşlı bir adam için asla normal ve sağlıklı bir kilo değildi.
Sanki hayat bütün hikayenin altına ince ve kara bir mizah ve ciddi bir ders sıkıştırmıştı.
Yani...
Asıl yanlış daha derin bir yerdeydi.
Düşünüyorum da...Bir zamanlar...
Her kültürde, her toplumda " orta yol " övülür, tavsiye edilirdi.
Aşırılığa karşı insanlar uyarılırdı.
Ayrıca bilinirdi ki, perhiz beden için yararlı olsa bile asıl ruh içindi!
Sağlık bir yarış ve kibir vesilesi değildi.
O çağ kapandı. Tamam!
İyi de gelecek ne vaat ediyor peki?