Gülsüm Ağaoğlu evinde hijyen ve temizliğe çok önem veriyor.
Bir arada yaşamak mümkün
Beyoğlu ve Cihangir'deki Kaktüs kafelerin sahibi Gülsüm Ağaoğlu; kafelerinde, sokakta, barınakta ve evinde 100'ün üzerinde kediye bakıyor. Gizli bir barınak gibi olan evinde iki köpek ve çok sayıda kediyle yaşıyor..
Eğer yolunuz Cihangir'e düşerse, burada ne kadar çok kedi olduğunu ve o kedilerin ne kadar özgürce yaşadıklarını görürsünüz. 'Kedi Cumhuriyeti' olarak da bilinen Cihangir'in dört ayaklı sakinleri, gerçekten çok özel ayrıcalıklara sahip. Bir kere onlara bütün kapılar açık. İstedikleri kafenin masalarının üzerinde dolaşıp, istedikleri sandalyede kıvrılıp uyuyabiliyorlar. Cihangir'e ilk kez gidiyorsanız hemen uyaralım; sakın bir kediye kötü davranmak gibi bir hataya düşmeyin. Bunu yaptığınıza pişman olabilirsiniz. Kedi sevmeyenlerin asla barınamayacağı Cihangir'de, kedisiz ev yok desek yalan olmaz. İşte bu kedi cumhuriyetinin en önde gelen kedi dostlarından Gülsüm Ağaoğlu da sokakta, kafelerinde, barınakta ve evinde 100'ün üzerinde kedinin sorumluluğunu üstlenmiş durumda. Beyoğlu ve Cihangir'deki iki farklı adreste hizmet veren Kaktüs'ün müdavimleri, kafenin sahibi Gülsüm Ağaoğlu'nun sokak hayvanlarına olan duyarlılığını çok iyi biliyor. Ancak Ağaoğlu'nun gizli barınağı olan evini bilen çok az. Yine Cihangir'de Boğaz manzaralı bir apartman dairesinde, İke ve Kardelen adlı iki köpeği ve Biber, Sütlaç, Leblebi, Cinali, Damla, Nazlı, Amelia gibi birbirinden sevimli çok sayıda kedisiyle birlikte yaşıyor Gülsüm Hanım: "Onlar bana bir arada yaşamanın mümkün olduğunu gösterdiler. Ev, kedilerin doğasına çok uygun değil ama dışarısının da doğal ortam olmadığını düşünüyorum. Doğal denen şey kalmadığı için evde kısmen de olsa onların yaşayabilecekleri doğal bir ortam yarattım." Fotoğraflamak için gittiğimiz Gülsüm Ağaoğlu'nun evi gerçekten şaşırtıcı. Asansörden inip daire kapısına geldiğimizde buranın çok farklı bir ev olduğunu anlıyorsunuz. Her tarafta kedi figürlü tablolar asılı. Derken kapı açılıyor ve bir an için eve mi yoksa bir müzeye mi geldiğimizi anlamakta güçlük çekiyoruz. Tavandan sarkan rüzgâr çanları, kuklalar, evin her yerini dolduran antikalar, eski oyuncaklar, kedi bibloları, bisküvi kutularına dalmışken, İke ve Kardelen hemen koşup bizi karşılamaya geldiler. İke biraz mesafeli bir köpek. Bizi şöyle bir koklayıp tekrar her zaman yattığı koltuğuna uzandı. Kardelen ise tam bir sevgi arsızı. Kendisini sevdirmek için peşimizden hiç ayrılmadı. Evin kedilerine gelince, biz gittiğimizde uyku saatleri olduğu için birçoğu yerlerinden kalkma zahmetinde bile bulunmadı. Onları görebilmek için dolapların üstlerine, koltukların aralarına, masanın altına bakıp araştırmak gerekiyor. Evin salonunu şöyle bir turladıktan sonra, yatak odasına geçtik. Daha doğrusu kedilerin yatak odasına... Çünkü Gülsüm Ağaoğlu kocaman yatağını da kedilerine bırakmış durumda. Kedilerinin bu yatakta çok rahat ettiğini, kendisinin genelde salondaki koltukta yattığını söylüyor. Üstelik evde sadece kedilere özel olarak hazırlanmış iki de kedi odası bulunmasına rağmen... Kedi odalarında duvarlara monte edilmiş, son derece konforlu küçük kedi evleri sıralanıyor. Kimi sıcak ve rahat yuvasında kıvrılmış uyurken, kimi oradan oraya atlayıp oyun oynuyor.
EV HİÇ KOKMUYOR
Evde şaşırtıcı olan şeylerden biri de, bu kadar çok hayvan olmasına rağmen evin bu kadar temiz olması. Hiç kokmuyor. Çok sayıda kedi ve köpeğin yaşadığı bir eve giderken ister istemez kapıldığım; "Acaba çok kokuyor mudur? Her yerimiz tüy olur mu?" gibi önyargılardan dolayı biraz utandığımı belirtmeliyim. Gülsüm Ağaoğlu temizlik ve hijyene çok önem verdiğini belirtiyor: "Kedi ya da köpek beslerken yaşadıkları yeri temiz tutmak çok önemli. Çünkü temizliğe özen göstermeyip, hijyen şartlarını yerine getirmeyenler, diğerleri için yaratmak istedikleri bahaneye imkân tanıyorlar; 'Orası kedili köpekli ev, çok pis kokuyor' gibi bahanelere zemin hazırlıyorlar. Her şeyin gerektiği gibi yapılması lazım." Evindeki kedilerin genelde sokakta yaşam şansı az olanlar olduğunu söyleyen Ağaoğlu, insanların sorumsuzluğundan şikâyetçi: "İnsanlar sorumluluğu paylaşmadığı için çok zorlanıyorum. Sonunda hakikaten kedili kadın olup sokağa düşeceğim. Son zamanlarda çok rahatsız olduğum bir anlayış var: Herkes kendini kedisever, köpeksever ilan edip kendi vicdanını bu sorumluluğu almış insanlar üzerinden temizlemeye çalışıyor. Ben hiç kimsenin vicdanının temizlendiği yer değilim. Ne onlardan daha fazla vicdana ne onlardan daha fazla imkâna sahibim. Böyle bir vicdan temizlemesini de çok ahlak dışı buluyorum. Öldürülmesini istemekten farkı yok." Her biri son derece sağlıklı ve bakımlı görünen kedilerin beslenmesi ise evde hazırlanan mamalarla yapılıyor. "Her gün havuçlu, kabaklı, makarnalı 12 kilo tavuk pişiriyoruz," diyen Ağaoğlu kuru mamaya çok karşı: "Kuru mamanın popüler bir ürün olduğuna inanıyorum. Çok suni bir şey. Böbrek yetmezliği kuru mamayla gelişti." Ayrıca Kaktüs'teki bütün yemek artıklarının değerlendirildiğini, muhtaç hayvanlara dağıtıldığını söyleyen Ağaoğlu inanılmaz bir israf olduğu görüşünde: "İnsanlarda 'yemek veririm ve bunu alıştırırım' gibi bir düşünce hakim. Yemeği çöpe atmayı göze alıyorlar ama kedilere köpeklere ya da muhtaç birine vermeyi kesinlikle düşünmüyorlar. 20-30 sene öncesinin vicdan, akıl, merhamet, başkasının yaşamına saygı gibi değerleri yitirildi. Sevmeyi bilmiyor olabiliriz, sevmek bize unutturulmuş olabilir ama yok edilmesini istemek başka bir şey." Kendisi için, "Bu kadın bunu neden yapıyor?" diyenlerin çok olduğunu söyleyen Gülsüm Ağaoğlu; "Genelde delilikle açıklıyorlar, çünkü kendi hayatlarında bunun yeri yok. Anne babalar çocuklarını doğururken bile geleceğe yatırım yapıyorlar. İleride bana bakar diye. Her şey yatırım aracı oldu. Her şey para olmuş durumda. Sistem bunu pompalıyor. Tersini düşünen insanlar olarak da parmakla gösterilen garip yaratıklarız yani."
Yayın tarihi: 20 Eylül 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/20/ct/haber,FB3A6C4FDCAE4A0B8B2BC78C0F7972B3.html
Tüm hakları saklıdır.