Hayatlarımızın artık bize, kendimize kapalı olduğunu kabul edelim. Bu biraz da hayatımızın kontrolünü elimizden kaçırdığımız, 'sistemlere' terk ettiğimiz anlamına geliyor. Bahsettiğim, çok basit bir şey:
şifreler! Yar bana bir şifre medet Kredi kartlarınız, bankalardan para çekmeye yarayan hesap makineleri, bazı otomatik açılan kapılar, hepsi sizden avuç açmış dilenciler gibi
şifre bekliyor. Verdiyseniz ne ala. Fakat bir an için unuttuysanız ne banka hesaplarınıza, üç kuruş paranıza sahip çıkabilir, ne de bir engeli atlayabilirsiniz. Olduğunuz yerde donup kalırsınız.
Bütün bunlardan daha beteri
bilgisayarınız. Sabahleyin her karşılaştığınızda sizden şifre talep ediyor. Üst üste yaptığınız bir şey olduğunda sorun yok. Ama bir süre geçince karşınıza bir uyarı mesajı çıkıyor ve şifrenizi değiştirmenizi istiyor. Daha önce kullandığınız bir şifreyi derhal hatırladığı için kabul etmiyor. Haydi neredeyse her ay yeni bir şifre arama, bulma, onu akılda tutma çabası. Hele şifrenin uzun ve karmaşık olması istenirse iş daha da kötü. Uzunca bir süre kullanmadıktan sonra hatırlayın eğer hafızanız el verirse.
İnternet daha da beter! Birçok siteye girip çıkan birisiyseniz ve internetten alışveriş yapmak gibi bir alışkanlığınız varsa durum vahim! Her site bir şifre istiyor. Hepsine aynı şifreyi veririm demek sorunu çözmüyor. Çünkü bir süre sonra ve eşit olmayan zamanlarda şifreleri değiştirmek işi karıştırıyor; üstelik de, dediğim gibi, her birisinin kullandığı şifre sistemi farklı. Ayrıca insan şifresinin '
kırıldığını', başka birisi tarafından ele geçirildiğinde başına gelecekleri düşününce ürperiyor.
Dilin şifresi Bütün bunlar bana bambaşka bir şey düşündürüyor. Şifre, parola (tabii, şifreden ayrı olarak bir de o var!) ve benzeri şeyler daha önceki dönemlerde
askeri araçlardı. Askerlikle sıradan insan arasında daima bir mesafe vardı. İnsan kendi hayatının kendisine şifreyle kapatılacağını nereden düşünecekti? Ama oldu işte. Şimdi her an bir
askeri yapı-sistem içinde şifreyle, parolayla hayatımızı tanzim ediyoruz. Askerlik,
'örfi hayat' gerçeğimizin bir parçası.
Şifrelerin dışında da bu böyle. Neredeyse hepimiz kısa bir süre önce sadece askeri söylemde geçerli olan, güvenlik anlamı içeren sözcük,
kavram ve cümlelerle konuşuyoruz. Mesela
'giriş yaptı-çıkış yaptı' diyoruz
, 'içe dönük toplantı' diyoruz, '
anlaşıldı' diyoruz, '
teşekkür ettim' diyoruz.
Telsiz ağzıyla konuşuyoruz. Bütün bunlar askeri bir üslubun dilimize yavaş yavaş sızmış ve bizi teslim almış parçaları.
Hayatın şifresini kırmak Gerek şifre-parola kullanımının gerekse bu askeri üslubun arkasında ne var diye biraz daha kurcalayınca insan gerçekten askeri bir ortamda bulunduğunu kavrıyor. Çünkü, bu yeni düzen bilgisyarların kullanılmasıyla birlikte başladı. Bilgisayar hem ortalıkta, herkesin elinin altında bir araç hem de bir hayli kişisel. Bu nedenle kimsenin kimsenin alanına girmesi istenmiyor. Hal böyle olunca da ana mesele
güvenlik meselesine dönüşüyor.
Koruma, korunma, gerektiğinde saldırı, yağmalama bilgisayar düzeninin bir parçası. Şifre ve parolayla başlayan ve çok masum görünen bir hayat tabaka tabaka daha derin güvenlikkorunma süreçlerine açılıyor. Ekran karartma tekniklerini buna katarsanız gizlenmenin de oyunun bir başka parçası olduğu görülebilir.
Böylece hayatımızın çözemediğimiz şifreleri heyula gibi gözümüzün önünde veya bir buz dağı gibi içimizdeyken hatta bir de bilgisayarın şifreleri çıktı karşımıza ama gene de bunlar bana daha çetrefil geliyor! Üstelik herkes hayatının şifresini kırmak için bekler veya kırılmasını özlerken bilgisayarın şifresine sıkı sıkıya sarılıyor.
Bir çelişki yok mu, dersiniz?..
Yayın tarihi: 6 Eylül 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/06//haber,9C025CC64DC9470E818C74D3034DD9AB.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.