Bence TBMM Başkanı
Köksal Toptan'ın
1982 Anayasası'nın değiştirilmesini ve yeni bir anayasa yapılmasını isterken bu derecede yalnız kalması, neredeyse tek başına mücadele etmesi şaşırtıcı. Daha da şaşırtıcı bir şey ararsanız
CHP'nin çok önceden daha SHP döneminde başlayan anayasa değiştirilmesi talebini bu derecede unutarak şimdi 1982 Anayasası'nın adeta savunucusu olması. Yanlışlardan doğru çıkarmak Böyle bir davranışın nedenlerini anlamak kolay.
CHP, AKP ağırlığı taşıyan bu meclisin yapacağı anayasanın özellikle laiklik konusunda sorunlu olacağını varsayıyor. Anayasanın 'bu yönde' değiştirilmesini engellemek maksadıyla direniyor. Fakat bunu yaparken iki önemli sorunun ortaya çıkmasına mani olamıyor.
Birincisi,
böyle bir anlayış ve tavır 1982 Anayasası'nın savunulmasını gerektirmez. O bütünüyle yanlıştır. İkincisi,
acaba CHP'nin taşıdığı endişe gerçek bir endişe midir, yani laiklik ilkesi meclisteki çoğunlukla 'istenmeyen' bir yönde değiştirilebilir mi? Bana kalırsa bu endişe yersizdir. Çünkü, 2002 seçimlerinden sonra AKP anayasa değişikliği yönünde bir adım attı. Bugüne kadar hala gerçek metnini görmediğimiz ve tartışılmamış
o anayasa değişikliği çok yanlış bir biçimde laiklik-türban ikilemine sıkıştırıldı. O hamle baştan sona kadar yersizdi. Nitekim kamuoyu tarafından ters karşılandı ve reddedildi. AKP de yaşadığı o travmanın etkisi altında şimdi bir kez daha anayasa değişikliğini gündeme getiremiyor.
Buradan bakarak şimdi bir adım geriye gidelim ve
Türkiye'de bir anayasa değişikliğine ihtiyaç olup olmadığını ele alalım.
İhtiyacın yönü Daha önce de bu konuda çok yazmış ve görüşlerini açıklamış birisi olarak hemen belirteyim ki
Türkiye'nin hiç zaman yitirmeksizin yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Birçok defalar değiştirilmiş olmasına ve başlangıçtaki metinle mukayese edildiğinde nispeten rahatlatılmış olmasına rağmen 1982 Anayasası ile devam etmesi
Türkiye'nin olanaksızdır. Nedeni çok açık:
1982 Anayasası ne kadar kısmi değişikliklerle gevşetilirse gevşetilsin özünde anti-demokratik bir anayasadır. Elimizdeki anayasayı bu noktada tutan unsurlar sadece tadat edilmiş bazı hukuki hususlardan kaynaklanmıyor.
Mevcut anayasanın vatandaşdevlet ilişkisini hazırlayan 'ruhu' ve lafzı bugün toplumun içinde bulunduğu yapıyı kavramakta aciz kalıyor. Anayasa vatandaşın üstünde bir devlet tasarlamıştır ve o devletin denetimini doğrudan doğruya bürokrasiye vermiştir. Oysa bugünkü demokrasi anlayışı böyle bir tercihi ne barındırır ne de taşıyabilir. Bugün AB normlarının yasal mevzuat değişiklikleriyle yavaş yavaş hakim olmaya başladığı bir
Türkiye'de anayasanın ruhunun da bu özelliği taşıması gerekir. Evet, daha fazla özgürlüğün ve demokratik bilincin egemen olduğu ve sadece bunu yansıtan bir anayasa. Bu
yeni bir sözleşmedir. Bu mantığı taşıyan bir anayasayı da Meclis'in yapması gerekmez. Toptan'ın çabası da yönünü anayasanın daha katılımcı bir yaklaşımla toplumsal bir süreçte oluşmasına dönmelidir. Ancak o zaman anayasa lafzını aşacak bir mana kazanabilir. Bugüne kadar yapılmayan budur. Böyle bir tavır CHP'nin yaşadığı ve haklı olabilecek tepkiyi de aşacaktır.
Denemeye değmez mi?
Yayın tarihi: 3 Eylül 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/03//haber,41DAD3331B12405A94E1D7C312D53B73.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.