İster büyük kentin en can alıcı noktası olsun isterse tatil kasabası hiç fark etmiyor, her yer
işporta tezgahıyla kaplı. Kentlerin, kasabaların en işlek yerlerinde de en kuytu köşelerinde de kırtasiyeden iç çamaşırına, otomobil yedek parçasından aydınlatma elemanlarına kadar her şeyi işportada bulmak mümkün. Gene de büyük ağırlık giyim eşyasında. Nasıl bir hırsın, sonu gelmez bir
tüketme hırsının dindirilmesine hizmet ediyor ki bu yaygılar, bu örtüler ne başı var ne sonu. Apartman ve iş hanı girişlerinden kaldırımlara, sokaklardan deniz kıyılarına kadar uzanan bu isportacı yaygıları neredeyse bütün ülkeyi altında uyutacak kadar büyük bir yorgan. Tüketimle zehirlenmiş bir ülkeye yakışan da o yorganın altında uyumak olmalı.
Her yer işporta pazarı Bazı kentler daha güzel bazıları daha çirkindir. Gene de bakımlı, temiz, özenilmiş her kentin bir estetiği vardır. Kentler sadece
doğal güzellik değildir. Doğal güzelliğin olmadığı yerde de
kültür devreye girer. İnsan yeni bir yere gittiğinde sadece farklı bir peyzajı değil o kentle bütünleşmiş insanlardan yayılan farklı kültürleri görmekle mutlu olur.
Bu farklılıktır gerçekte bir mekana estetiğini kazandıran. Çünkü, her güçlü estetik bir karakterdir. Bugünün dünyası bu gerçeği yitirdi. Dünyanın çabası artık her köşeyi bir başkasına benzetmek. Küreselleşmenin özü bu. Aynı markalar, aynı mağazalar aynı mallarla dünyanın her yerinde yan yana duruyor. Bu
homojenleştirme ürkütücü bir şey, çünkü insanı makineleştiriyor ve onu aptal yerine koyuyor diye çok yazdım. Oysa insanın zenginliği farklılığıdır.
İşportacılık bu homojenleştirmenin en ilkel düzeyi. Her şeyin beş kuruş daha ucuza alınması gibi ilkel bir dürtüyü yansıtıyor. İkincisi, hayatın ve kültürün en güzel yanı olan ayrıntı özeninden nasibini hiç almamış. Ucuzluk sadece işportanın sattığı malın fiyatı değil bence. İşporta söz konusu olduğunda ucuzluk hayatın kendisi, onu kavrayış ve yaşayış biçimi. İşportacılıkta daima bir toptancılık var. Toptancılık ise adı üstünde kolaycılığın, kapkaççılığın, iş bitiriciliğin bir başka adı. Kendine yakıştıranlara kutlu olsun.
Nüfus galip gelince... Ne oldu da iş bu hale geldi?
Büyük kentlerimizde bu durumu yaratan en önemli şey nüfus hareketi. Taşranın çözülmesi, mesela İstanbul'a yılda 500 bin kişinin gelmesi, bu insanların hayatta kalabilmek için dişle tırnakla mücadele etmesi sonunda '
kurtlu baklanın kör alıcısı vardır' gibi ilkel bir sözü hayatın gerçeği haline getirdi. (Birisi çıkıp da bizde en aşağılık düzeyde çıkarcılık içeren atasözlerini derlese...) Bugün, kurtlu baklalar isporta tezgahlarında kör alıcılar buluyor. İki kuruş ucuza bir mala sahip olmak bir hayat memat meselesi o kitleler için. Hele bir de işin içine zorunlu ihtiyaç değil tüketim tutkusunun kabartıp kamçıladığı hırslar girmişse işporta tezgahı açmayıp ne yapacaksınız? Alan da satan da her manada memnun!
Hayat işporta artık Beni ürküten sadece işporta tezgahı ve isportacı değil. Onu anlamak kabil.
Asıl çarpıcı olan işportacılık mantığının ve işportacı davranışının hayatımıza ve topluma hakim olması . Şu yukarıdan beri değindiğim noktaların yaptığım tanımların ve nitelendirmelerin gündelik hayatın içindeki bütün davranış kalıp ve kiplerimize hakim olması. İş işportadan çıktı artık; hayatın her noktasında aynı toptancılık, aynı hoyratlık, aynı ilkel kazanma, sahip olma, doymama tutkusuyla karşı karşıya, iç içeyiz.
İşportanın hayatımıza bu kadar girmesi yoksa hayatlarımızın işportaya düşmesinden midir?
Yayın tarihi: 16 Ağustos 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/16//haber,142084693FF4431F8BEDFD93435CC417.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.