'Şef Parfümör' Andor Hun, yedi yıldır İstanbul'u kokluyor. Dünya kokularının bir araya geldiği IFF'de 30 yıl çalışan ve emekli olan Hun, işine bugün de devam ediyor. Hun'a göre İstanbul'un havası çok sıcak. Bu nedenle meyveli, ferah ve çiçek özlü kokuların kullanılması çok faydalı..
İnsanın 'burnunun dikine gitmesi' bazen hayatta işine yarıyor. Çünkü 78 yaşındaki 'parfümör' Andor 'Andy' Hun'un hassas burnu, 1.5 milyon dolar değerinde! Bir diğer deyimle, esans işinin esası, Hun'un binde bir miligramlık hassas koku formüllerinin izindeki yanılmaz sezgileri ile belleğindeki koku bankasının şaşmaz envanterinden soruluyor. Andy son birkaç yıldır, İstanbul Ayazağa Cendere Yolu üzerindeki 58 yıllık MG Gülçiçek Koku Fabrikası'nın 'kıdemli' konuk 'parfümör'ü. Burada, içinden koku geçen ne varsa, onun lisansı ve ölçümleri doğrultusunda oluşan tavsiyeleriyle değerlendiriliyor. Ev temizlik ürünlerinden şampuanlara, deterjanlardan, sabunlardan ıslak mendillere ve elbette, parfümlere kadar birçok şeyin 'kokusu', bu mütevazı fabrikada, genç bir kadro ve bilimsel yöntemlerle hayat buluyor. Macar asıllı, tam sekiz çocuklu bir aileden gelmiş Andor Hun. II. Dünya Savaşı'nda Amerika'ya sığınmışlar; bu sırada gerçek bir sefalet yaşanmış. Bu arada 'Andy' hem okumuş, hem de çalışmış. Hukuk ve kimya eğitimi almış. Daha sonra, küçük yaşta dünyanın en önemli parfüm şirketi olan, 1883'te kurulmuş IFF'e, (International Flowers & Fragrances Inc.) muhasebede çalışmak üzere girmiş. Ama orada, bir biçimde yeteneği keşfedilerek teknik bölüme alınmış ve Columbia Üniversitesi Kimya Bölümü'ne, eğitime gönderilmiş.
ESANSLAR ARTIK ÇOK PAHALI Hun uzun yıllar, IFF'nin şef 'parfümör'ü olarak çalışmış. Zaman içinde 'dünyadaki en önemli üç burun'dan biri olmuş. Burnu da bu yüzden, 1.5 milyon dolara sigortalanmış. Bugün, 30 yıllık bir çalışma hayatının ardından IFF'den emekli olan Şef Parfümör Hun'un imzasını taşıyan binlerce formülü var ve o, çok önemli parfümlerin yaratıcısı. Hatta deli gibi âşık olduğu karısı Therese'ye de özel bir parfüm yapmış Andor Hun. Tabii, tahmin edilebileceği gibi, formülünü saklıyor. Jean Patou'nun Joy gibi çok ünlü parfümleri Hun'un eseri. Fabrikanın kurumsal iletişim sorumlusu Duygu Beşbıçak'a göre, Andy, esans dünyasının 'orkestra şefi'. Beşbıçak, üretilen her kokunun bir 'beste' olduğunu vurguluyor ve ekliyor: "Yasemin, nergis, mimoza, gül... Ve bir tutam tarçın, vanilya ve safran... Sonra defne, lavanta, amber... Ardından limon çiçekleri, mandalina, bergamot, portakal... Dahası reçine, sandal ağacı, kuşburnu ve adaçayı... Milyonlarca notası var doğanın... İyi bir beste yapmak için önce tüm notaları tanımak ve sonra da insanı anlatan tüm bilimleri kavramak gerekir. Kimya, felsefe, matematik, psikoloji, edebiyat ve sosyoloji gibi..." 'Kokuların Efendisi' Andor Hun
Türkiye'ye iki, iki buçuk ayda bir, 10-15 günlük programlarla gelerek, Ortaköy'de konaklıyor. Ancak emekli olmasına rağmen ajandasında hâlâ dünyanın tüm kokularına yönelik uluslararası rotalar mevcut. Hun ile mesleğini, dünyanın ve insanlığın kokularını konuştuk.
-
İşin bilimselliği bir yana, sizin bu mesleğe kattığınız 'öz' unsurları nasıl açıklayabilirsiniz?
- Gördüğünüz bu mutfak, işin sadece küçük bir kısmına karşılık geliyor. Çünkü bir kokuyu üretmek, ciddi oranda hayal gücü de gerektiriyor. Kokular bugün gençyaşlı hemen herkesçe kullanılıyor. Baharda, yazda, kışta kullanılan kokular farklı, klasik kokular var sonra... Hatta hayat boyu üzerinize sinecek kokular bile üretildiği oluyor... Sonuçta herkesin teni bir diğerinden farklı oluyor. Parfüm işini ben senfoni orkestrasını yönetmeye benzetirim. Eğer bu çoksesli müzikte bir nota dışarıda kalırsa, şefin (kendisini kastediyor) bazen her şeyi durdurması gerekebilir. Dolayısıyla bazen gramın binde biri bile, bir kokunun kaderini doğrudan etkiler. Ya da şöyle söyleyeyim, ressamlar resim yaparlarken, yaptıkları (hayal ettikleri) resmi görerek üretir. Biz ise ürettiğimiz sürece hayal etmek ve yine yaratmaya devam etmek durumundayız. Çiçeklerin, ağaçsı, topraksı kaynakların, kısacası her anlamda bize aydınlık, ışık, ilham verecek şeylerin peşinde oluyoruz. Bu anlamda ürettiğimiz kokunun dayanıklılığı da önemli. İnsanlar parfümeri dükkânlarında bir kokunun kapağını açıp içlerine çektiklerinde, bu kokunun hemen uçup gidebildiğini fark etmeyebiliyor. Oysa burada belirleyici olan, kokunun tendeki kalıcılığı da. Ya da başka bir örnek vermek gerekirse kimi kokuda onu oluşturan 50-60 esans birden olabilirken, diğerinin üretimi için 500-600, hatta bine yakın esans birden kullanıldığı olabiliyor.
-
Peki ya doğal hammaddelerin bulunma oranı ne düzeyde bugün?
- Eskiden parfümü oluşturacak doğal özleri/esansları elde etmek çok ucuza geliyordu. Ancak günümüzde bu fiyatların, kimi maddede kilosu 25, hatta 30 bin dolara çıktığını görüyoruz. Bir anlamda, bugün parfümün hammaddesi mücevheratı da aşmış görünüyor! Örneğin Bulgaristan'da gülyağının kilosu eskiden 600 dolarken, bugün 8 bin dolara ulaşmış durumda. Doğada bu maddelerin azalması çok belirleyici oluyor. Ancak bu konuda çalışan IFF gibi kurumlar, sektörde doğayı korumak adına neyi koruyup, neyi koruyamayacağımız hususunda son derece itinalı davranıyor.