- Hacıyatmaz için kendinizi çok eleştirdiniz... Sanatçılar da arada sırada maksimum iyi işler çıkarmak zorunda olmamalılar...
- Ben maksimum derecede iyi işler çıkarmak isterim. Hiçbir zaman bir altına katlanamam. Bir hikâye anlatılıyorsa maksimum iyi olmalı... Ama maksimum çalışmak zorunda değiliz, bir anlamı yok. Bunu anladığım için
Avrupa Yakası'na dönüyorum. Benim iş dışında da mutlu olabileceğim şeyler var. Maksimum çalıştığım zaman iş dışında mutlu olabileceğim şeylerden uzaklaşıyorum. Şimdi bir aydır teknede yatıyorum. O zaman bir gün gelemiyordum, kayıklar limanlarda çürüyordu. Bana "Oğlum 40 yaşından sonra binersin tekneye,'' diyorlar. Ama o değil ki hayat... Benim belki bu yaşımda yaşayacağım şeyler başka, belki 40 yaşından sonra yaşamayacağım. Kendine daha çok zaman ayırma hikâyesi var ya doğruymuş yani...
- "Hayatı erteleme,'' noktasına gelmişsiniz anlaşılan...
- Eveett... Eveett....
- 40 yaşından sonraki planlarınız da belli mi?
- Ben üç kolda gidiyorum;
televizyon, stand-up komedi ve sinema.. Bir süre sonra sadece sinemada kalmak istiyorum. Benim komedyen olarak da sinemacı olarak da örnek aldığım tek insan Şener Şen'dir.
- Şener Şen biliyor mu bunu?
- Şener Şen bence her şeyin farkında. Onun çeyreği kadar olabilsek, benim mutlu olabilmem için yeterlidir. Ben istiyorum ki, 40 yaşından sonra plan yapana Allah gülermiş yukarıda, buralarda, Kuzey Ege'de yaşayayım, bir telefon gelsin, desinler ki "Batman'da film çekiyoruz, bir buçuk ay," gidip yapayım, gelip bir ay istirahat edeyim, sonra yine bir film yapayım. Sahne, enerji olarak sizden çok şey emiyor. Bir süre sonra ben bunu haftada bire indireyim, ayda bire indireyim... Ya da yılda iki hafta bir müzikolde oynarsınız... Büyük komedyenler öyle yapıyor. Robin Williams, Billy Crystal mesela... Olgun komedyen olmak çok önemlidir, nefis bir şeydir. Hayatı geride bırakıyorsun... Kendim için hayalim o... Şu anki gençlerle aramız iyi. Yeni kuşakla ilgili kaygılarım var açıkcası...
- Atari gençleri mi kastettiğiniz?
- Evet, çok acımasızlar, anormal derecede tüketiciler. Ama bunun nedeni müziğinden sinemasına kadar çok hızlı tüketilebilecek, derinliği olmayan, direkt sonuca yönelik işler... Müşterisi de başlıyor kabuk değiştirmeye, ona göre şekilleniyor... Hediyelik eşya gibi davrananlar oluyor bana... "Ağabey fotoğraf çektirebilir miyiz,'' diyor. "Şimdi işim var,'' diyorum, "Vay şerefsiz,'' diyor arkamdan... Seni gerçekten sevdiği için değil, tatil mönüsüne katıl istiyor.
- Yok canım, kimse sevmese yanınıza gelmez...
- Sevdiğine insan "Vay şerefsiz,'' demez arkasından... Ben bunu duydum. Bu gençlere doğru işler yapılırsa, zevklerinin derinleşeceğini düşünüyorum. Biz de konservatuvara girdiğimizde sağlam tüketicilerdik ama birileriyle tanıştık, öğrendik. Mesela 22 yaşında Zeki Müren dinlemeye başladım. Hiç haberim yoktu. O derinlikte değildim ki.. Ama sonra içki sofrasında, ağabeylerle falan.. Benim hep ağabeylerim oldu, o yüzden çok şanslıyım. Kendimden büyüklerle görüşmek her zaman zevk verdi.
- Şener ağabey gibi mi?
- Yok, sivil hayatta... Askeriz ya biz (kahkahalar...).. Balıkçı, doktor ağabeyler... Sen kendini bir mizahçı ağabey gibi hissedersen gençlere de ağabeylik yaparsın... Bu tecrübe çok hoş bir şeydir. Onun için sinemalar çok önemli... Anlatılan şeyin insanları nasıl etkileyeceğini düşünmek lazım artık...
- Yaşam koçunuz kim? Sizde bir bilinç yükselmesi olmuş...
- Bazen hayır gibi görünen şer, şer gibi görünen hayırdır. Özellikle sağlık sorunları yaşayınca bakış açım değişti. Ne kadar tatminsiz, ne terbiyesiz adammışım dedim kendime... Şaka yollu... Her anın tadı var. Başına bir şeyler gelince insanın daha iyi anlıyor. Her şeyin başı sağlık... Bir yıl sürdü tedavi olmam.