Aslında
"Karanlık savaş" söylemini literatüre kazandıran Genelkurmay Başkanı Org.
Yaşar Büyükanıt ...
Harp Akademisi'nde geçen yıl düzenlenen
"Güvenliğin Yeni Boyutları ve Uluslararası Örgütler" sempozyumunda dile getirmişti.
Tanımını da şöyle yapmıştı:
"Ekonomik manipülasyonlar, mikroetnik kışkırtmalar, ülkelerin rejimlerini ve düzenlerini yeniden tanımlamalar, ülkelere aşılanan renkli başkaldırılar ve ülke isimlerinin önüne eklenmeye çalışılan akıldışı sıfatlar..." Org. Büyükanıt bu tanımını soğuş savaş sonrası, küreselleşme ile ortaya çıkan yeni savaş durumunu anlatmak için ortaya koymuştu.
Devletler arasında bir yandan işbirliği sürerken, diğer taraftan alt oyucular aracılığıyla, çatışmacı dış politika oyunlarını sergileyenleri anlatmak amacıyla
"karanlık savaş" tanımını kullanmıştı.
İç politikanın unsuru O gün dış politika odaklı kullanılan bu tanım, bugün iç politikanın vazgeçilmez unsuru haline geldi.
Hatta daha ileri gidildi.
Siyasal güçler aralarındaki karanlık savaşa ülke çıkarları dahil edildi.
Dün
"Türkiye'nin AB'ye girmesine karşıyım; olmaması için de elimden geleni yapacağım" sloganları atanlarla bugün Avrupa kapılarında fink atıp,
"Türkiye ile müzakere sürecini kesin" diyenler arasında fark kalmadı.
Savaşlarındaki hedefleri ne olursa olsun, kaybedecek tarafın Türkiye olacağını görmeyecek kadar gözleri karardı.
Yetmedi, savaşlarına önce yargıyı, ardından güvenlik güçlerini katık etmeye kalktı.
Anlaşılıyor ki yakın gelecekte bu savaş meydan muharebesine dönüşecek.
Eteğinde taşı olan ortaya çıkmadan taşeronları aracılığıyla bunları meydana dökecek.
Gelecekte yaşanacakları gördüğünden olsa gerek, Başbakan
Tayyip Erdoğan önceki gün Polis Akademisi mezuniyet töreninde,
"Güvenlik güçlerimizi yıpratmaya çalışanlar karşılarında milletimizi bulur" dedi.
Zararı kime? Şunu herkes görmeli ki bu savaşın, Türkiye karşıtları dışında kimseye faydası yok.
Hatta içeride durumu daha kötü hale getirecek.
Yakın gelecekte bu gerilim politikasının hangi diğer etkenlerle bütünleşeceğini de bugünden herkes görmeli.
Onun için de fazla uzağa gitmeye gerek yok.
Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) da Türkiye İstatistik Kurumu'na (TÜİK) dayanarak dün açıkladığı verileri görmek yeterli.
Ekonominin en iyi göstergelerinden biri kabul edilen
"işyeri açma-kapama oranları", bu yıl çeyrek asrın en yüksek seviyesine çıkmış.
Ekonomik krizin en ağır yaşandığı, 1994'te dahi açılan her 100 işletmeye karşılık 20 işletme kapanırken, bu yılın ilk beş ayında bu oran 54.4'e yükselmiş.
Dikkat çeken, kapanan şirketlerin bakkal gibi tek kişinin değil, aile veya arkadaş ortaklığı gibi limitetler (%89.7) olması.
Şirket ve kooperatifin dışında kalan ticari işletmelerde ise durum çok daha vahim; kapanma oranı %94...
ATO Başkanı
Sinan Aygün dünkü sohbetimizde
"Çok yakınımın 27 yıllık şirketi bir haftada battı. Kriz çığ gibi geliyor" dedi.
Acı olan gelen felaketin görülmeyip karanlık savaşa devam edilmesi...
Unutulmasın gelen krizden bu kez tuzu kuru olanlar da kurtulamayacak.
Yayın tarihi: 29 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/29//haber,528F53590A6C457BAF0E07BED20E3EAC.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.