Hemen söyleyeyim, Türkiye'de çok büyük bir hata yapılıyor ve
sosyalizm ile
Marx ve
Marx'ın düşüncesi birbirine karıştırılıyor. Aslında
'sosyalizm yanıldı mı veya öldü mü?' şeklinde sorulmak istenen soru
'Marx yanıldı mı veya öldü mü?' şeklinde soruluyor. Bu da ciddi ve önemli sonuçlar doğuruyor.
Geçen hafta
Ahmet Hakan'ın yaptığı
Tarafsız Bölge programında kendisini liberal olarak tanımlayan
Besim Tibuk'un yaklaşımı bütünüyle bu minval üzereydi.
Seyfettin Gürsel ve
İshak Alaton kendisini yanıtladılar. Ben de o programda hiç üzerinde durulmayan (veya en azından benim kaçırmış olabileceğim için öyle sandığım) bir nokta üstünde durayım.
Üç Marx ve bir kavram Çok meşhur bir tanıma göre Marx'ın düşüncesi üç büyük kaynaktan etkilenerek oluşur. Bunlar
Alman idealist felsefesi, İngiliz ekonomi politikaları ve Fransız köylü (sınıf) savaşlarıdır. Buna bakarak bir değil ama birbirirni derinden etkileyen üç Marx'ın olduğunu belirtmek gerekir:
filozof, iktisatçı ve sosyolog Marx.
Buna bir şey daha eklemek gerekir ki, o da bu üç Marx'ı bir potada eriten unsurdur:
siyasetçi Marx. Bütün büyük düşünürler gibi Marx da hayatı boyunca politikanın içinde olmuş, gene hayatı boyunca felsefeci kimliğini gazetelerde yazı yazan bir kamusal insan kişiliğiyle özdeşleştirmiştir.
Bu olgular Marx'ın dünyaya bakışını, ondan neyin öğrenilebileceğini ve onun nerede yanılmış olabileceğini birleştiren bir anekdotta bir araya getirilebilir. Kendisine ne iş yaptığını soran birisine Marx, verebileceği onca cevap varken,
'devrimciyim' diye yanıt verir.
Bu çok önemli bir unsurdur. Çünkü, Marx, bu yanıtıyla sadece kendi kişiliğini değil ürettiği düşüncenin
anlamını ve işlevini de özetliyordu. Nitekim, onun meşhur
Feuerbach Üstüne Tezler'inin 11.'si durumu somutlaştırır: '
Bugüne kadar filozoflar dünyayı yorumlamakla yetindiler. İş, onu değiştirmektir.' Yanılmak ve yanılmamak Marx, işte bu değişimi yaratacak toplumsaltarihsel dinamikleri bulmakla kendisini yükümlü kılmış bir felsefeciydi. Onu bugün 'yanıldı mı?' sorularına muhatap eden bir tek metni vardır
: 1848'in toplumsaltarihsel şartlarında, politik bir arayış içinde kaleme aldığı ve düşüncelerinin toplumsal uygulama önerisi olarak ortaya koyduğu
Komünist Manifesto. O metnin daha sonra geliştirilerek, dönüştürülerek özellikle
Lenin tarafından bir siyasal sistem modeli olarak uygulanması ve onun reel sonuçları Marx'a atfedilecek kusurlar, kabahatler olarak görülemez.
Kaldı ki, felsefeci Marx'ın iki önemli noktadaki katkısı bugün de kıyıcı derecede önemlidir. Bir, Marx, bütün felsefi metinlerinde
insanı anlamak, onu toplumsal tarihsel sürekliliği içinde kavramak bakımından hayati kavramlar üretmiştir. Özellikle yabancılaşmadan başlayarak ideoloji kavramının kendisine kadar bu kavramlar olmaksızın bırakın onun dönemini bugün de insanı ve toplumu anlamak tek kelimeyle olanaksızdır. İkincisi,
tarihi ve toplumsal oluşumları yorumlarken de onun getirdiği kavramlarından bağımsız bir çözümleme yapılması gene aynı şekilde olanaksız.
Bütün bunlara rağmen Marx yanılmadı mı?
Elbette. Daha 1900 yılında
Eduard Bernstein bu yanılgının kapitalist sistemin dinamikleri bakımından gerçekleştiğini mükemmelen gösterdi.
Kapitalizmin banka-finans ağı, işçiye verdikleri ve genel oy-demokratik sistem Marx'ın 'proleterya diktatoryası' kavramını politik sistem ve metodoloji olarak aşıyordu, Bernstein'a göre. Zaman Bernstein'ı haklı çıkardı. Buna rağmen Marx'taki 'proleterya iktidarı' salt bir siyasal durum değildir. Onun ötesinde 'tarihin sonu' gibi Hegelci tarih felsefesi bağlamında ayrı bir anlamı bugün de var.
Ondan hareketle yepyeni düşünce sistemlerinin kurulduğu bir dünyada, 'bugün bile Marx'tan yararlanabiliriz' gibi bir cümle bile ilkeldir. Nerede kaldı ki, 'Marx öldü, yanıldı' demek...
Yayın tarihi: 26 Mayıs 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/26//haber,3E8016D634F84C3783C650731BD39872.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.