kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Haziran 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Güçler ayrılığı

Demokratik rejimlerin şah damarı olan kuvvetler veya erkler ayrılığı ilkesini, felsefe derslerinde "Son klasik düşünür ve ilk sosyolog" diye anlatılan Montesquieu'ye borçluyuz.
Gerçi Antik Yunan'da bile filozoflar (Örneğin Eflatun "Yasalar", Aristo "Siyaset" adlı yapıtlarında) güçler ayrılığından söz ediyorlar ve "Erdemli yönetim"in koşulu görüyorlardı ama onu kavramdan ilkeye dönüştüren Montesquieu oldu.
O, kuvvetler ayrılığı ile özellikle yargının bağımsızlığına vurgu yapıyordu: "Yargı gücü, yasama ve yürütme güçlerinden ayrılmadıkça özgürlük sağlanamaz." (Yasaların Ruhu)
Türkiye'de her zaman sıkıntılı olan bu ilke, Anayasa Mahkemesi'nin üniversitelerde türban serbestisi getiren Anayasa değişikliğini iptal etmesinden sonra neredeyse rejim sorununa dönüştü.

Liderlerin penceresinden
Şimdi herkes kuvvetler ayrılığını tartışıyor. AK Parti, CHP ve MHP liderlerinin dün grup konuşmalarının ağırlık merkezine de bu tartışmalar oturdu.
İşte Erdoğan yorumu: "Yasama organı yanlış yaptığında yargıdan döner. Olmadı, önüne sandık geldiği gün, milletten döner. Yürütme yanlış yaptığında yine yargıdan döner. Olmadı, günü geldiğinde bizzat milletin kendisinden döner. Peki yargı erki yanlış yaptığında nereden döner? Bu durumun baş müsebbibi bana göre CHP'dir. CHP'nin muhalefet zihniyetidir. CHP'nin yasama ve yargı erkleri arasında inatla, ısrarla yetki çatışması çıkarma gayretleri, bizi bu noktaya getirmiştir. Sadece yasama ve yürütmenin yanlış yapabileceği düşünülen, sadece yasama ve yürütmenin eleştirilebildiği bir sisteme demokrasi demek mümkün müdür?"
İşte Baykal'ın yorumu: "Kuvvetler ayrılığı tartışması yapmak isteyenler, yürütme organı kimliği içinde yasama organına talimat verip, onları seferber etmek üzere göreve çağıranlardır. Kendileri bizzat yasama organı üzerinde, onu yönlendirme faaliyetini götürenler şimdi kuvvetler ayrılığı şikayetiyle milletin karşısına çıkmaya çalışanlardır."
Ve işte Bahçeli'nin yorumu: "Kuvvetler ayrılığı ilkesi demokratik sistemin vazgeçilmez ön şartı ve hayatiyet kaynağıdır. Anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden denetleyebileceği açık bir Anayasa hükmüne bağlanmışken, bunun dışına çıkarak esasa girmesi, Anayasa Mahkemesi'nin kararına siyasi nitelik kazandırmıştır. Anayasal denetim parlamento kayyumluğu değildir. Anayasa Mahkemesi'nin yıpratılmaması ve siyasi çekişmelerin aracı ve tarafı haline getirilmemesi, demokratik rejimin geleceği bakımından hayati öneme haizdir. Ancak anayasal yargının da milli iradenin tecelli ettiği yegane yer olan Meclis'in iradesini hiçe sayarak yasamanın yetki alanına müdahale etmemesi ve bu yolla kuvvetler ayrılığı ilkesini fiiliyatta kuvvetler hiyerarşisine dönüştürmekten sakınması da aynı derecede önemlidir. CHP de işlerin bu noktaya gelmesindeki sorumluluğu üzerinde, şimdi samimi ve dürüst bir vicdan muhasebesi yapmalıdır."

Yasalar ve doğrular
Görüldüğü gibi, üç lider de kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemini ve erdemini paylaşıyorlar. Ancak Erdoğan ve Bahçeli, yargının yasamayı, Baykal ise yürütmenin yasamayı vesayet altına almaya kalkıştığı görüşündeler. Erdoğan ile Bahçeli'nin bir ortak noktaları daha var: İkisi de bu krize CHP'nin Anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi'ne götürmesinin neden olduğunu ima ediyorlar.
Ancak bu tartışmalarda iki ayrıntı unutuluyor.
Bir: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın 17 Ocak'ta, yani Anayasa değişikliği teklifi daha Meclis'e gelmeden yaptığı uyarılar: "Böyle bir değişiklik halkı çatışmaya götürür. Partiler açısından da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bile koruyamayacağı yaptırımı var."
İki: Yalçınkaya'nın uyarıları perspektifinden bakıldığında CHP'nin iptal davası açması, "Ehven-i şer" olabilir mi?
Gel de Montesquieu'yü anma. Şöyle demişti: "Bir şeye yasayla doğruluk kazandırmak yerine, doğru olan şeyi yasalaştırmak gerekir."
Galiba bu krizden tek kazancımız, doğru olanı, doğru zamanda ve doğru yöntemlerle yasalaştırmanın önemini anlamamız olacak.