Prof. Şerif Mardin'in gündeme getirdiği imam-öğretmen tartışması başka bir sorunun üstünde düşünmek için de bize fırsat veriyor:
acaba İslam'ın Türkiye'de bir kültür kurucu ve bir sosyolojik olarak oynadığı rolle Kemalist model arasındaki ilişki nedir?
Halk İslam'ının işlevi Bu soruyu yanıtlamak için Şerif Mardin'in yıllar önce önerdiği bir kavramı hatırlamakta yarar var. Mardin, Türkiye'de iki İslam bulunduğunu saptamıştı. Bunlardan birisi
resmiSünni yüksek İslam'dı. Bu İslam önce Osmanlı İmparatorluğu'nun ideolojik üstyapısını meydana getirmiş daha sonra da Cumhuriyet döneminin '
gayrıresmi resmi dini' olmuştu.
Buna mukabil Anadolu'da yerleşen ve yeşermiş bir '
halk İslamı' (volk İslam ) vardı. Halk İslamı'nın önemi devletle toplum arasında hiçbir
'ara/cı kurumun' bulunmadığı Osmanlı İmparatorluğu'nda bu işlevi görmesiydi. Biraz basitleştirerek söyleyecek olursak halk İslamı dayanışma, sosyal güvenlik, kültürel muhafaza gibi toplumsal oluşumlarda işlevseldi. Bunu sağlayan da tarikatlar ve diğer cemaat örgütlenmeleriydi.
Bir sentez arayışı Osmanlı bu sistemi kontrol altında tutmaya çabaladı. Cumhuriyet ise onu belli bir dönemde kullandı. Örneğin Kuruluş döneminde onların işlevlerinden yararlandı. Zamanla bu cemaat örgütlenmesini ortadan kaldırmaya girişti. Bunları kendisine karşı bir direniş odağı olarak görmekteydi. Onun yerine Cumhuriyetin ideolojik prensipleri etrafında örgütlenmiş bir tür cemaat yapısı yerleştirmek çabasındaydı.
İşin özü bu zorlamanın bir
kültür çatışması meydana getirmesiydi.
Yerel-gelenekçi değerlere dayalı İslami kurum ve inançla evrenselci-devrimci ilkelere yönelmiş Kemalizm bir anlamda DoğuBatı çatışmasının bir anlamda siyaset-devlet çatışmasının temelidir. Fakat her ikisi de cemaatçidir, her ikisi de kendi sembolleriyle ve temsilcileriyle ortadadır.
1950'lerden sonra gevşetilen kontrol söz konusu gelenekçiyerel dinamiklerin bir kez daha canlanmasına yol açtı. Bu kesindir. Ondan sonrası Türkiye'de bir sentez olarak gelişebilirdi. Nitekim gerek DP gerekse daha sonra AP ve ANAP bu yönde gelişmiş sosyopolitik yataklar olarak görülebilir. Bu bir sentez arayışıydı. Fakat Kemalist bürokratik gelenek bunu bir fırsat olarak görmeyi reddetti. Bu Kemalizm'in dayanaklarını yitirmesiydi. Sebebi şu...
Kemalizm'in yıkılan koalisyonu Kemalizm kurmak istediği modeli yerleşik kurumlar aracılığıyla ve sosyolojiktedrici bir süreç olarak değil
aydınlar eliyle ve kendi kurduğu kurumlar üstünden yerleştirmek zorundaydı.
Cumhuriyet-Kemalizm özellikle devletçi-tekçi bir anlayışa yaslanması nedeniyle eleştirel aklın ortaya çıkmasına, muhalefetin her türlüsüne karşı tepki gösterince kurmak istediği model tökezledi. Bir anlamda Cumhuriyet kendi iddiasıyla çelişti. Dinsel dogmanın karşısına çıkarmak istediği eleştirel aklı, o akıl kendisini eleştirince reddetti .
Bir biat kültürü yaratmaya çalıştı. Bu, Cumhuriyetin aydınlar ve öğretmenler gibi spesifik bazı kurumlarla ilişkisinin kopmasıydı. Tam tersine Cumhuriyet tarihi bu insanların ve onların temsil ettiği muhalefetin ezilmesinin tarihine dönüştü. Cumhuriyet böylece başlangıçtaki ittifaklarının hepsini parçaladı ve bürokratik bir devletle özdeşleşti.
Oysa diğer taraf özellikle toplumsal bir kültür üretmesi ve bunu kendisine özgü bir toplumsal örgüt ve canlılık içinde gerçekleştirmesi nedeniyle kendisini yenilemek ve dönüştürmek fırsatını buldu. Kemalizmin estetik-etik-politik-metafizik bağlamda inandırıcı bir model inşa edememesi de diğer tarafın elini güçlendirdi.
Kızanlar kızabilir ama imamöğretmen meselesinin özü budur. Ne var ki, böyle bir oluşum tarihi yerelci-gelenekçi kesimi bütünüyle olumlamayı gerektirir mi sorusuna cuma günü vereceğim yanıtı bekliyor.
Yayın tarihi: 4 Haziran 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/04//haber,BAA58B24A25A424F9D281AC3274F97F3.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.