Bazı kentler, doğanın insanlığa hediyesidir. Örneğin iki kıtanın karşı karşıya bakıştıkları noktada, iki denizi bağlayan Boğaz'ın üzerinde bulunan, iklimi ve güzellikleri ile tarih boyunca her göreni büyüleyen İstanbul, doğanın insanlığa hediyesidir.
Buna karşı Venedik de, tıpkı Las Vegas gibi insanlığın uygarlık tarihine hediyesidir.
Nasıl Las Vegas'ı, vizyon sahibi gangsterler Nevada Çölü'nün ortasında yapay mucizelerin ürünü olarak bir kumarhaneler cenneti biçiminde inşa etmişlerse, Venedik'i de Hun akınlarından kaçan Kuzey İtalya'nın Roma kolonilerinin halkı, bataklık adalardan oluşan arşipel üzerine kurmuşlar.
Ama sonunda dünyanın en güzel, en özenli ve en büyüleyici kentlerinden biri çıkmış ortaya. Adalar üzerinde kurulduğu için aradaki kanallar, bulvarların, caddelerin yerine geçmiş. Gondollar, deniz taksileri, deniz otobüsleri de, bu kentin ulaşım araçları olmuş.
Vivaldi'nin, Casanova'nın, Marco Polo'nun, Bellini'nin, Tintoretto'nun, Albinioni'nin, Monteverdi'nin, Canaletto'nun, Tiepolo'nun, Goldoni'nin kentidir Venedik.
Kanallar arasında dolaşırken bunların tarihte yaşadıkları evlerin önünden geçersiniz... Vivaldi'den bir konçertogrosso dinler, Goldoni'nin
"Pantalonesi" nin aç gözlülüğüne katıla katıla güler,
"Marco Polo bir sahtekâr mıydı" sorusuna cevap arar ve efsanevi çapkın Casanova'nın penisilinin icadından yüzlerce yıl önce frengiye yakalanmasına üzülürsünüz.
Venedik demokrasisi Tabii bu sırada aklınız yine Türkiye'dedir.
Demokrasinin bu kez yargı ile sınandığı Türkiye'ye, Venedik'ten ne bulup, aktarabilirsiniz ki? Neticede Venedik Kriterleri'nin
"şimdilik" Ankara Kriterleri'nin yerine geçmesi pek mümkün değildir.
Acaba adına
"Türk demokrasisi" denilen kendine özgü sistem ile, 1000 yıl süren eski
"Venedik demokrasisi" arasında benzerlikler kurulabilir mi?
Neticede antik Venedik de bir cumhuriyetti.
Bir deniz devleti (Thallasocracy) olan, 12-16'ncı yüzyılda Akdeniz'e hükmeden ve özellikle Osmanlı'nın İstanbul'u alıp, Akdeniz'e açılmasından sonra inişe geçen, daha sonra da okyanuslara açılamayan Venedik'in de, bugünkü Türkiye gibi kendine özgü bir demokratik modeli vardı.
Venedik'in en zengin ve güçlü ailelerinden oluşan
"Büyük Konsey", 300 üyeli Senato'yu seçerlerdi. Senato da 10 kişilik
"10'lar Konseyi"ni seçerdi. Bu Konsey'in içinden bir kişi Cumhurbaşkanı (Doç) seçilirdi. Venedik halkı da, bu yapıya destek vermekle yükümlüydü.
Venedik vatandaşlarının inançlarından yapacakları işlere kadar yaşamlarının her alanını Doç ve Konsey belirlerdi.
Gördüğünüz gibi Türk olmanın yansımalarını, turist olarak Venedik'i gezerken ben de kendimde hissediyorum
. "Antik Venedik demokrasisinden, Türkiye'ye neleri aktarabiliriz" sorusuna cevap arıyorum.
Fantezi denemesi Örneğin yüksek yargı ve komuta, kademesi üyelerinden oluşan bir kurul, Meclisin üyelerini seçse. Bunlar da yürütmenin atamalarını yapsalar. Halk da referandumlarla bu modele destek verse...
"Böyle şey olur mu" demeyin sakın.
1960'ın 27 Mayıs'ında ve 1980'in 12 Eylül'ünde Kurucu Meclis'ler ve Bakanlar Kurulları nasıl oluşturuldu sanıyorsunuz? 12 Eylül askeri müdahalesinde TBMM kapatılmış, Anayasa feshedilmişti ama Anayasa Mahkemesi açıktı.
Tabii ki bütün bunlar fantezi...
Başta da söylediğim gibi Cafe Floriani'de içkinizi yudumlarken Venedikli Carlo Goldoni'nin
"Commedia del'Arte" denilen tiyatro zanaatının kahramanları olan Harlequin'in, Pantalone'nin, Pulcinella'nın, Dottore'nin ve diğerlerinin abartılı oyunlarını düşünüyorsunuz.
Sonunda Türk demokrasisine de Commedia del'Arte penceresinden bakmaya başlıyorsunuz.
Yayın tarihi: 11 Haziran 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/11//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.