Türkiye'de yaşanan ve bir süre sonra '
tarih'i meydana getiren olaylar birbiriyle biz hiç farkında olmasak da gayet derinden ve somut bir biçimde ilintilidir. Zaten bütün mesele bu farklı ve kopukmuş gibi duran olaylar arasında birbirini besleyen bağları, koşulları, nedenleri bulmaktır.
Böyle bakınca
1 Mayıs tartışmalarıyla şimdi yeni bir hale sokulan
301. madde arasında eski deyimiyle tam bir 'rabıta' söz konusudur. Hatta biraz daha ileriye gidince Başbakan'ın geçenlerde yaptığı
"Ayaklar baş olursa ülke yönetilmez" sözüyle 1 Mayıs ve 301 arasında bir ilişki vardır.
Baştan beri 'ilişki' dediğim o 'şey' de devletin kendini her şeye hakim görmek isteyen yaklaşımıdır. Sol eksikliği ve milliyetçilik Haydi bunu geleneksel bir yaklaşımın uzantısı saydık. Diyelim ki, sürekli bir biçimde tekrarladığımız o 'doğru' yani bizim modernleşme maceramız devlet önceliğinde, elitlerin denetiminde ortaya çıkmış bir harekettir ve o model bugüne kadar kendini sürekli olarak hissettirmiştir. Ama daha 8 ay önce 'halkın' oyuyla iş başına gelmiş, içinde liberallerin, aydınların, iş çevrelerinin oyu bulunsa da asıl kuvvetini 'halk'tan almış bir iktidar şimdi neden halkla zıtlaşmaya başlar ve 'ayak-baş' tartışmasına girer?
Doğrusu, iş bu noktaya geldikten sonra ve bütün o 1 Mayıs, 301 gibi 'bagaj' unsurlarıyla birlikte düşünülünce tartışma hızla devlet olgusunu aşıp başka bir yere gidiyor ki,
modern Türk zihniyeti denilen olguyu asıl burada aramak gerekir.
Orası neresidir diyenlere de gene ikili bir yanıt verelim:
milliyetçilik ve sol düşmanlığı. 'Sol düşmanlığı' doğru da olsa eğer bazılarına sert geliyorsa onu
sol eksikliği diye düzeltelim.
Daima 'onlar' iktidar Türkiye'de hangi parti, hangi ideoloji egemen olursa olsun asıl egemen olan milliyetçiliktir.
Zaman zaman çok uç noktalara giden, ırkçı bir tonu daima içinde saklı tutan, dışlamayı her zaman benimsemiş ve yaşamış bir ideolojidir milliyetçilik bizde. Görünür yanlarını aşmak daha kolaysa da görünmez yanları bütün hakimiyetiyle zihnimize nüfuz etmiştir ve en ılımlımız dahi belli bir noktadan sonra hiç farkında olmaksızın, düşündüğünde kendisini de rahatsız edecek bir biçimde o milliyetçi dürtüyü ortaya çıkarır.
Tüm o 301 ısrarlarının, 'Türklük' kavramı etrafında dönen tartışmanın, kültürel bir tanımdan hızla uzaklaşarak ırkçı bir Türkçülük tanımına doğru yaklaşmanın nedeni budur ve bu durum son yıllarda giderek yükselen, dikkatle işlenen ulusalcı yaklaşımla beslenmekte, desteklenmektedir. 'Toplum' değil 'yığın' İkincisi, hangi parti iktidarda olursa olsun,
Türkiye'de daima 'sağ' bir zihniyet hakimdir. Bu sağ zihniyet sadece 'popülist' bir biçimde halk, toplum vs der. Yoksa Türkiye'de gerçek anlamda bir halkçılık söz konusu olamaz. Bir sağ partiden bunu beklemenin imkansızlığı biraz bir şeyler bilenler için zaten malumdur. Ekonomi politikası olarak da ideolojik olarak da sağ, halkıntoplumun karşısındadır. Mutlaka bir şeye yakın olması söz konusuysa o
halk-toplum değil,
yığınlardır. Topluma göre çok daha örgütsüz ve bilinçsizdir yığınlar. Sağ iktidarlar çekip çevirmesi daha kolay olan bu yığınların peşindedir.
Eğer bir sol parti... ...siyaset ve iktidar olsa Türkiye'de yığını değil halkı ve toplumu benimseyecek, onları sendikalardan başlayarak örgütleyecek ve nihayet dar, katı, içe dönük bir milliyetçiliği daha baştan reddeden bambaşka bir ideolojiyle biçimlendirecekti.
O zaman kimse 301'de ısrar edemeyecek, itiş kakış, o derecede manasız Taksim tartışması olmayacak, 1 Mayıs işçi-emekçi bayramı ilan edilecek ve Başbakanlar 'ayakbaş' tartışmasına giremeyecekti. Bir düşünün bakalım!
Yayın tarihi: 2 Mayıs 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/02//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.