Somut olayların içine soyut düşünerek girdiğiniz zaman, çarpıcı çelişkilerle karşılaşırsınız.
1960'lı yılların sonunda sol eğilimli gençlik örgütü olan Fikir Kulüpleri Federasyonu, Samsun'dan başlayan yürüyüşlerini 19 Mayıs'ta Anıtkabir'deki toplantı ile tamamlayacaklarını açıklamışlardı.
O zamanki Hükümet de, bugünkü Hükümet'in Taksim'i 1 Mayıs'ta işçilere yasaklaması gibi, Anıtkabir'i 19 Mayıs'ta gençliğe yasaklamıştı.
Gençler Anıtkabir'e girince polis onlara müdahale etti. Gençler coplanıyor, toplum polisi tarafından tartaklanıyorlardı. Bu sırada Fikir Kulüpleri'nin o zamanki başkanı da Anıtkabir defterine,
"Atam senin polisin senin gençliğini dövüyor" diye Atatürk'e şikâyetname yazıyordu.
Aslında coplayanlar da coplananlar da
"gençler" di.
Dün Taksim'e yürüyüşü engellemeye çalışan polisin de yürüyüş yapmaya çalışan işçilerden tek farkı, polisin
"Devlet adına" görev yapması değil miydi?
Ücreti geçimine yetmeyen emekçi fabrikada çalışırsa
"işçi", Devlet'te çalışırsa
"memur", Emniyet'te çalışırsa
"Polis" oluyor.
Örneğin ülkesine hizmet edip, adı gelecek kuşaklar tarafından hatırlanan siyasetçilere
"Devlet Adamı" diyoruz.
Atatürk de, İnönü de, Menderes de, Demirel de, Özal da birer
"Devlet Adamı" dırlar.
Peki ama
"Devlet" ya "
Devlet Adamı"nı idam ederse durum ne olur? Daha somuta ve güncele indirgeyelim durumu.
Şu anda Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ülkesine hizmet ederek devlet adamı rütbesini elde etmeye çalışan bir siyasetçi. Başbakan olduğu için de, Devlet'in
"Yürütme" erkinin başında.
Aynı Devlet onu yasaklamaya çalışıyor. Devlet daha önce de onu hem yasaklamış, hem de hapse atmış.
Ama şimdi o
"Devlet adına " işçilerin 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamalarının engellenmesi için polise verilen müdahale emrinin de ana sorumlusu.
Erdoğan'ın yasaklanmasını isteyen Cumhuriyet Başsavcısı da, işçilere Taksim'in yasaklanmasını emreden Başbakan da, bunu
"Devlet Düzenini Korumak" için, Devlet'ten aldıkları yetkiyle yapıyorlar.
Erdoğan İstanbul Belediyesi'nde işçi olarak çalışırken, grev gözcüsü cüppesi ile görevini yapıyordu. Çünkü o zaman
"Devletli" değildi.
Bunun gibi
"Devlet-İktidar" ve
"Devlet-Hukuk" ilişkileri de derinine değerlendirilmelidir.
Farklı söylemler Örneğin
"Vatandaş" lar iktidar sahibi olup Devlet'i yönetmeye başlayınca, farklı düşünüp, farklı davranmaya başlarlar.
Yarım yüzyıllık siyaset hayatımıza damgasını vuran Süleyman Demirel'in yaşam kesitindeki dönemleri inceleyin. Muhalefette veya siyasi yasaklı olduğu dönemlerdeki söylemleri ile, Başbakan veya Cumhurbaşkanı olduğu dönemlerdeki söylemlerini ve
"Devlet" e karşı tutumunu karşılaştırın...
Veya muvazzaflıklarına TürkAmerikan İttifakı'nın bekçileri olan generallerin, emekli olduklarında anti-Amerikan söylemlerin sahipleri olmalarına bakın.
Devlet ile hukuk ilişkileri de böyle karmaşıktır.
Vatandaş hukuktan,
"Adalet "i anlar. Doktrinde ise hukukun Devlet'in de üzerinde olması gerektiği söylenir.
Oysa Devlet için hukuk,
"Düzen" demektir. Bu açıdan Devlet'ten büyük güç yoktur.
Dün de Devlet'in polisi, düzeni korumak için Devlet'in emekçilerine su sıkıyordu Şişli'de...
Yayın tarihi: 2 Mayıs 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/02//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.