Çok uzak bir tarih öncesi zamandan söz etmiyorum.
1980'li yıllarda gazetelerin sahipleri olan isimleri hatırlıyor musunuz?
Hürriyet'in Erol Simavi'sini, Cumhuriyet'in Nadir Nadi'sini, Tercüman'ın Kemal Ilıcak'ını, Milliyet'in Ercüment Karacan'ını, Günaydın'ın Haldun Simavi'sini, Sabah'ın Dinç Bilgin'ini hatırlıyor musunuz?
Milliyet'in Ali Naci Karacan'ın, Akşam'ın Necmettin Sadak'ın, Vatan'ın Ahmet Emin Yalman'ın, Dünya'nın Falih Rıfkı Atay'ın, Son Posta'nın Selim Ragıp Emeç'in, Yeni Sabah'ın Safa Kılıçlıoğlu'nun, Vakit'in Hakkı Tarık Us'un olduğu, CHP'lilerin Ulus'u, DP'lilerin Zafer'i okudukları 1930-60 arasından söz etmiyorum.
Peki bugün de var olan gazetelere girip çıkan sermaye sahiplerinin isimlerini hatırlıyor musunuz?
Asil Nadir, Korkmaz Yiğit, Erol Aksoy, Malik Yolaç, Cem Uzan, Mehmet Ali Yılmaz, Numan Esin, Mehmet Ali Ilıcak, v.b...
İlgi çekici bir tablo değil mi? Kuşak farklarını hesaba almazsak, okurlar ve çalışanlar değişmiyor, ama gazetelerin sahipleri değişiyor.
Şu anda elinizdeki
"Sabah"ın serüvenini hatırlayın, durumu anlamanıza bu bile yeter.
1970'lerin sonunda tek kanallı TRT'de çok izlenen Amerikan yapımı
"Kökler" diye bir dizi vardı. Bu dizide AfrikalıAmerikalı insanların kökenlerine iniliyor ve KuntaKinte adındaki bir Afrikalının, köylüleriyle birlikte köle olarak satılıp, Amerika'ya getirilmeleri hikâye ediliyordu.
1980'de Milliyet'i Ercüment Karacan'ın Aydın Doğan'a sattığı, gazetenin Boğaz'daki bir yemekli toplantısında çalışanlara duyurulunca, rahmetli Namık Sevik, Ercüment Karacan'a
"Bizi Kunta Kinte gibi sattın" diye sitem etmişti.
Çizgi değişmedi Daha sonra yaşanan dönemde, Milliyet'in sadece mülkiyetinin satıldığı anlaşıldı. Yazarların, çizerlerin, çalışanların çizgileri eskisi gibi sürdü. Aydın Doğan gazetenin mali yapısını güçlendirdi, ama yazı işlerine müdahale etmedi.
Aynı durumu Hürriyet'te de görmedik mi?
Neticede Erol Simavi Hürriyet'i önce Erol Aksoy'a satıyordu. Kısa bir dönem Erol Aksoy patron konumundaydı. Sonra Hürriyet, Aydın Doğan'ın oldu. Bu üç patron değişiminde, Ertuğrul Özkök hep Genel Yayın Yönetmeni, Oktay Ekşi hep Başyazar kaldı.
Demek istediğim şu. Gazetelerin çalışanları Türkiye'nin yorgun savaşçılarıdır.
Onlar canlarını dişlerine takarak, gece gündüz dinlemeden gazetelerini en iyi şekilde hazırlar. Amansız bir rekabet ortamında önde gitmek için mesleklerinin tüm birikimlerini gazetelerine yansıtırlar.
Aralarındaki sadece küçük bir azınlık, gazete bordrosunu bir siyasi partinin üye listesi veya bir holdingin memurlar kadrosu olarak görür.
Şirket değil gazete Çalışanların çok büyük çoğunluğu için gazete, bir
"Şirket" değil bir
"Gazete" dir.
Gazete sermayesinin el değiştirmesini o büyük çoğunluk, okurlar ve diğer gazetelerde çalışanlar gibi, uzaktan ve
"haber" olarak izler.
Akıllı ve bilinçli yeni sahipler de, siyasi eğilimlerini ve çeşitli bağlantılarının ağırlığını yazı işlerine yansıtmadıkları oranda, gazete çalışanlarının ruh ve meslek sağlıkları korunur.
Bu gerçekleri bütün gazeteciler çok iyi bilir.
Çünkü Türkiye'de son dönemde el değiştirmemiş gazete yoktur.
Bu açıdan Sabah'ın son satılışındaki ayrıntılardan ötürü gazete çalışanlarını sorgulamaya kalkışanlara, sadece Gaziantep Ağzı'ndaki
"Davacının aptalı derdini mübaşire anlatır" özdeyişini hatırlatabilirim. Onlara
"Ama siz de Kızılderilileri öldürdünüz" benzeri bir açıdan cevap vermeyi açıkça anlamsız buluyorum. Onların sevinçli bir telaş içinde bulunmalarını gülerek izlerken, sadece
"Daha önceleri neredeydiniz" diyebilirim.
Bugünkü Tüm Yazıları
Sevinçli bir telaş içindekiler daha önce neredeydi?
Yayın tarihi: 29 Nisan 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/29//haber,6F0277E015B34A649CE7767E95788CA6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.