Siyasetçilerin de yöneticilerin de şansları, hem
"çevre" lerinin, hem de
"rakip" lerinin kalitesine bağlı olarak artar.
Aslında siyasetçi veya yönetici olmasanız da, düşünce ve yaşam düzeyiniz çevrenize endeksli değil midir? Bilgili, görgülü, birikimli, ufku açık bir arkadaş çevreniz varsa siz de gelişirsiniz.
Buna karşı kendinizi saplantılı, kendini geliştirmek yerine başkalarını çekiştirmeye yönlenmiş, bilgiden ziyade ezberleri yeğ tutan bir arkadaş çevresine mahkûm ederseniz, giderek gerilersiniz.
Çok çalışkan olduğu yadsınamayan ve girdiği her seçimi kazanan AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan'ın
"çok şanslı" olduğu da, özellikle onu eleştirenler tarafından sürekli seslendirilmekte. Dünya ekonomisindeki büyümenin Türkiye'de onun yönetimine yansıması, Kemal Derviş'in ekonomik istikrar paketini hazır bulması, Tayyip Erdoğan'ın şansının kanıtı olarak da gösteriliyor.
Dünya ekonomisindeki daralma süreci ile Erdoğan'ın şansının sonunun geldiğini söyleyenler de fazlaca var.
Şanslı değil Oysa Erdoğan çok şanslı değil.
Öncelikle rakipleri açısından çok şanssız.
Başta CHP Genel Başkanı Baykal olmak üzere, siyasi rakipleri Tayyip Erdoğan'ı aşağıya çekiyorlar. Onu daha fazla dünyalı, daha fazla özgürlükçü, daha hoşgörülü olmadığı için eleştirmiyorlar.
Erdoğan'ın Avrupa Birliği'ne üyelik projesini
"2'nci Sevr", dış konjonktüre uyum çabalarını
"Teslimiyetçilik", Güneydoğu'ya siyasi çözüm arayışlarını
"Bölücülere taviz" özelleştirmeleri
"kamu malını yabancılara peşkeş " yabancı sermayeye açılımı da
"Kapitülasyon" biçiminde damgalıyorlar.
İşin en acıklı yanı da varlık sebepleri dünyalılık, sivillik, özgürlük olması gereken gazetelerin
"en çağdaş" gibi görünen bazı büyük tirajlıları da, derin devletle iz düşümünde, demokrasi ve AB karşıtı politikalar izlemekteler.
Tayyip Erdoğan bunlara bakarak rakiplerinin çağ dışılığına gülüp geçecek yerde, onların söylemlerinden negatif etkileniyor. Milliyetçi, muhafazakâr ve zaman zaman mukaddesatçı söylemlerle, kendini aklamaya çalışıyor.
Danışmanları Tayyip Erdoğan çevresi veya
"Danışmanlar"ı açısından da şanslı değil.
"Haber7.com" da bu konuya değinen Osman Özsoy, şöyle yazıyordu:
- Başbakan Erdoğan'ın konuşmalarını yakından izliyorum, çok fazla tekrara düşmeye başladı. Yeni şeyler dinleme fırsatı bulunamazsa, eski şeyler tekrar edilir. Başbakan Erdoğan'ın aklıselim önerilerle gazını alacak, yön verecek, alternatif fikir zenginlikleri içinden en makul olanı seçmesini sağlayacak bir düşünce havuzundan daha fazla beslenmeye ihtiyacı var. Devletle millet arasındaki hakemliği sağlayacak hakiki söz erlerine ve akiller ekibine ihtiyacı var Sayın Erdoğan'ın... Neyse... Bazen kelimeler kifayetsiz kalır ya bir konuyu anlatırken.
O noktada sözü şairlere bırakırsınız.
Can Yücel'den Ben de Can Yücel'in
"Her şey Sende Gizli "sindeki bazı dizelere sığınıyorum:
"Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; .................................................... Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..."
Yayın tarihi: 19 Nisan 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/19//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.