Yazılı hafızası olmayan toplumlarda geçen hafta bile tarih öncesi kadar uzaktır.
Böyle bir tarih öncesi zamana ilişkin bir anımı aktaracağım bugün.
12 Eylül askeri müdahalesine kadar geçerli olan 1961 Anayasası'nda,
"Kontenjan senatörlüğü" vardı. Senato'nun 15 üyesini Cumhurbaşkanı belirlerdi.
Bir meslektaşımız 1974'te kontenjan senatörü olarak TBMM'ye girdi.
Seçilmişler arasında
"atanmış" konumda bulunmak onu tabii ki rahatsız ediyordu. Bu ezikliğini aşmak için her fırsatta nükteler üretirdi.
Bir akşam Ankara'da, Çankaya'daki lokantalardan birinde, onun da aralarında bulunduğu bir gazeteciler topluluğu olarak yiyor, içiyor ve sohbet ediyorduk.
Bir ara kalktı, tuvalete gitti. Döndüğünde
"Seçim bölgemi dolaştım" dedi.
Onu Çankaya'daki Cumhurbaşkanı senatör seçtiği için, bu semtte attığı her adımı,
"Seçim bölgesini dolaşmak" diye niteleyip, alaya alırdı.
İtimat meselesi Daha da uzak tarihe ilişkin bir başka anekdotu da, gazeteci Asım Us'un
"Hatıra Defteri" nden aktarayım.
Atatürk'ün ölümü ertesinde İnönü Cumhurbaşkanı olur ve Celal Bayar yeniden hükümeti kurmakla görevlendirilir. Yeni Bayar Hükümeti'ne güvenoyu verileceği gün, şairmilletvekili Yahya Kemal İstanbul'a giden trende görülür.
Yahya Kemal'e
"Sen hükümete güvenoyu (itimat oyu) vermeyecek misin" diye sorarlar.
Yahya Kemal güler,
-
Onlar bana itimat etsinler bu bana yeter, cevabını verir.
İsterseniz tarihin daha da önceki çağlarına uzanalım.
Gazeteci yazar Hüseyin Cahit Yalçın sert muhalefeti ve bazı kanunlara karşı çıkmasından dolayı önce 1923'te İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı ve beraat etti. Ancak, 1925'te Takrir-i Sükûn yasasıyla, yine İstiklal Mahkemesi önüne çıkartıldı. Gazetesi kapatıldı ve sürgün cezasıyla Çorum'a sürüldü.
Savcı ve sanık Hüseyin Cahit Yalçın, kendisini suçlayan İstiklal Mahkemesi Savcısı'na
"Böyle bir mahkemenin savcısı olmaktansa sanığı olmayı tercih ederim" demesiyle de hatırlanır.
Yazının başında söylediklerimize dönersek.
Gerçekten de yazılı hafızası olmayan toplumlarda geçen hafta bile tarih öncesi kadar uzaktır.
Ancak tarihte yaşananlar bilinmese bile, bunlar toplumların bilinç altında izler bırakır ve bu izler kuşaktan kuşağa aktarılır.
İz bırakmak Futbol oynayan çocuğun başına top çarpınca çocuk bayılmış. Annesi ve babası telaş içinde hastaneye taşımışlar çocuğu. Röntgen sonucunu beklerken, yanlarına gelen bir adam
"Neden böyle perişan durumdasınız" diye sormuş. Oğullarının başına top çarptığını ve çocuğun bilincini yitirdiğini anlatmışlar.
Adam onları teselli etmek için kendi çocukluğunda başından geçen olayı anlatmış:
- Ben çocukken trende giderken vagon sarsıldı ve tepede duran bir gramofon başıma düştü. Ben de bayılmışım. Beni tedavi ettiler... Adam sonra sağ elinin işaret parmağını gramofonun iğnesi gibi başına koyup, gerdan kırmaya ve başını sağdan sola döndürmeye başlamış,
- Evet... Beni tedavi ettiler... Bakın hiç iz kalmadı, iz kalmadı, iz kalmadı, diye söylenip durmuş.
Bugünkü Tüm Yazıları
Her şey gibi bu da geçer ama mutlaka iz de bırakır
Yayın tarihi: 11 Nisan 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/11//haber,98A72BBB2D814DD181488ED9E7E9AC29.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.