Üniversite yıllarında (1960'ların başı), felsefe öğrencisi olan bir arkadaşımızın evinde toplanmış, kavramlar üzerinde tartışıyorduk.
"Agnostisizm " (Bilinmezlik),
"Ateizm" (Tanrı tanımazlık),
"Deizm " (Tanrıya din değil akıl yoluyla ulaşmak),
"Panteizm " (Dinsel değil kamusal tanrı inancı) benzeri kavramlarla yeni tanışmış olan felsefe öğrencileri, eksik bilgileri ile sert tartışmalar yapıyorlardı.
Tartışanlardan bazıları İslam'ın
"Mutezile" sinin
"Deizm" e mi yoksa
"Panteizm "e mi yakın olduğunu saptamaya çalışıyor, bazıları da İmam-ı Gazali'nin felsefe düşmanı olduğunu ileri sürüyordu.
Düşünün ki 20'li yaşların başında bir gençler topluluğuydu bu. Bir yandan din ve felsefe, bir yandan da siyasi ideolojiler tartışılırdı o yıllarda. Kimimiz Hegel'i, kimimiz Marx'ı tutardık.
Konuğu olduğumuz felsefe öğrencisinin 7-8 yaşlarındaki kız kardeşi bir kenarda oturmuş, bizim soyut ve çoğunlukla metafizik kavramlar üzerindeki ateşli tartışmalarımızı sessizce dinliyordu.
Kızın öfkesi Bir ara tartışmalar iyice kızıştı ve kavramların anlaşılması yerine, tartışanların inançlar karşısındaki bireysel konumları seslendirilmeye başlandı.
Tartışmacılardan biri sesini yükseltti.
- Ben ateistim... Tanrı bir insan icadıdır, dedi.
Tabii bu sözlere, inançlılar itiraz etti. Tartışma iyice alevlendi.
Bu ana kadar tartışanları sessizce izleyen evin küçük kızı ayağa kalktı.
"Ben ateistim" diyen delikanlının yanına gitti ve öfkeli bir ifade ile şu soruyu sordu:
- Madem sen 'Tanrı yoktur' diyorsun, o zaman her sabah güneş doğduğunda bütün sokak lambalarını aynı anda kim söndürüyor?
İnancını kendince ürettiği kanıtla savunan bu küçük kızı aradan geçen yılların ertesinde başka içerikli tartışmalarda, düşüncelerini kendilerince ürettikleri kanıtlarla savunan büyükleri dinlerken hep hatırlarım.
Engin tarih Örneğin engin bir tarihe sahip, topraklarındaki işgale bir bağımsızlık savaşı ile son vermiş, monarşiden cumhuriyete geçmiş, topraklarında kültürel bir mozaik bulunan Türkiye'nin Avrupa Birliği tarafından egemenliğinin, bağımsızlığının, bütünlüğünün tehdit edildiği savını seslendirenler oldukça fazla.
Şöyle bir bakıyorum.
Geçmişlerinde imparatorluklar ve engin tarih bulunan İngiltere, İspanya, Portekiz, Fransa, Avusturya, Hollanda gibi ülkeler de AB üyesi.
1871'de ve 1940'da Almanya tarafından iki kez işgal edilen Fransa, şimdi Almanya ile AB içinde ve Euro ortak para birimleri. Sovyet Kızıl Ordusu'nun işgalinden yeni kurtulmuş Demir Perde ülkelerinde kimse
"Şimdi de AB bizi işgal etti" demiyor.
Monarşiden cumhuriyete geçenler de, komünizmden kapitalizme geçenler de var AB içinde.
Biz bize mi benzeriz? Almanya
"tek millet" iken ikiye bölünmüştü, İngiltere'de Welshler, İskoçlar, Belçika'da Valonlar ve Flamanlar var ama bölünmüyorlar. İspanya'nın Bask, Fransa'nın Korsika, İngiltere'nin Kuzey İrlanda sorunları var. Bunlar nedense AB'yi "Bölücü" olarak görmüyor.
Türkiye 1995'ten beri Gümrük Birliği dolayısıyla AB'nin ekonomik üyesi aslında. Türkiye AB'nin dünyadaki 7'nci büyük ticaret ortağı, dış ticaretimizin yüzde 67'si AB ile.
Ama hâlâ birileri,
"Biz başka ülkeler benzemeyiz. AB bizi sömürge yapamaz" falan diyor.
İleride 1960'lardaki o küçük kız gibi onlar da büyüyecek.
"Biz bize benzeriz" i savunmak için sundukları kanıtların, her ülke için geçerli olduğunu görecekler.
Yayın tarihi: 13 Nisan 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/13//haber,2BD47470F8974EC3AC88A77BCA3BF20C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.