2007 yılı son çeyrek milli geliri beklentilerin altında, yüzde 3.4 oldu. 9 ayda yüzde 5 olan büyüme yüzde 4.5'e indi. Bu
büyüme, hem yüzde 5'lik program hedefinin altında hem de 2001 sonrasının en düşük büyümesi. Bu oran aynı zamanda dünya ekonomisinde yavaşlamayla Türkiye ekonomisinin de vasat büyüme dönemine girdiğinin işareti.
İlk adım diyoruz, çünkü 2008 yılına yüzde 3.4 gibi düşük bir büyümeyle giriyoruz. Yılın ilk çeyreğini geride bıraktık. Hem reel piyasalarda durgunluğun arttığına yönelik gözlemler var, hem de finansal piyasalarda 2007'nin son çeyreğinden daha iyi bir durum yok. Bu da, iyimser koşullarda yüzde 3 civarında büyümeye doğru götürüyor bizi.
-
Tarımın etkisi- Denilebilir ki, 2007'de tarım yüzde 6.8 daraldı. Şimdiye kadar iklim koşulları tarım üretiminde daha iyi bir yıl geçireceğimize işaret ediyor. Bu da büyümeye pozitif katkı yapar. Ama tarımın milli gelir içindeki payı yüzde 9 düzeyinde. Buna karşılık
inşaat sektöründeki 2007 canlılığını bu yıl çok arayabiliriz. Talep iyice azalmış durumda. Konut kredi faizleri giderek yükseliyor . İnşaat sektörü de neresinden bakılırsa tarımın yarısı kadar milli gelire katkı yapıyor.
-
Kapatmanın etkisi- Döviz kurundaki artışa, beklentilerdeki bozulmayı, tüketim ve yatırımlardaki durulmayı eklersek Türkiye'nin vasat büyümeyle karşı karşıya kalacağını düşünebiliriz.
Üstelik 2007'nin son çeyreğinden farklı olarak bir de parti kapatma davası çıktı ortaya. Bu da işin tuzu biberi oldu.
Mart ortasından itibaren bu dava hem reel talebin daha azalmasını hem de finansal piyasaların daha bozulmasını beraberinde getirdi. Dün, Anayasa Mahkemesi'nin davayı açmasıyla önümüzdeki 6-8 ay sürebilecek bir siyasi belirsizlik, gerginlik sürecine, ekonominin ikinci planda kalacağı döneme girdik.
-
İlk kırılma 2006'da- ABD'de resesyon ve dünyanın geri kalanında durgunluk veya büyüme hızında azalmanın beklendiği bir dönemde,
Türkiye'nin büyümesi iç siyasi risklerden dolayı da baskı altına girecek. Zaten rakamlara bakınca 2002'nin ikinci çeyreğinden başlayan yüksek büyümenin, 2006 ortasında faizlerin artması, kurun yükselmesi, likiditenin daraltılması ile kırıldığını görüyoruz. 2006 ikinci çeyreğinde yüzde 9.7 olan büyüme oranı izleyen çeyreklerde sırasıyla yüzde 6.3, yüzde 5.7, yüzde 7.6, yüzde 4.0, yüzde 3.4 ve nihayet yüzde 3.4 düzeyinde gerçekleşti.
-
Enflasyonda durum- Yükseltilen faizlerin bir amacı da zaten iç talebin, dolayısıyla enflasyonun kontrol altına alınmasıydı.
Talep kontrol altına alınmasına alındı da, enflasyon henüz değil. Çünkü küresel ısınmanın da etkisiyle gıda ve enerji fiyatlarında artışlar ortaya çıktı. Dünyada da enflasyon yükseliyor. Biz de bunun dışında kalamıyoruz. Dış ticaret hacmi milli gelirin neredeyse yarısına ulaşmış.
Finansal piyasalar dışarıyla tam bütünleşmiş. Cari açığımız yüksek. Yani dış kaynak akışı devam etmezse ekonominin çarkları aynı hızda dönmez.
2006 yılı dalgalanmasında nasıl Türkiye kendi yaptığı hatalarla en başı çektiyse ve dalga boyunu artırdıysa, şimdiki küresel dalgada da benzer bir durum var. Büyümede de, enflasyonda da asıl etki dışarıdan geliyor, birazcık da içeriden kaynaklanıyor. Başarıda da bu böyle, başarısızlıkta da.
- Sonuç- "Kar, yaza kalmaz; yeşil güze kalmaz." Dede Korkut
Yayın tarihi: 1 Nisan 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/01//haber,D19B169DFD4A45CAB957D901A1B5F534.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.