Figüranların kendilerini başrol oyuncusu zannettikleri bir filmin çekimini izleyen senaryo yazarı, herhalde durumu şaşkınlıkla ama mutlaka gülerek de izler.
Bundan daha da gülünç durumlar vardır.
Şimdi adını hatırlayamadığım bir Amerikan filminde, müflis ve üç kağıtçı prodüktör, ünlü ve pahalı bir aktörü bir yapımda oynatmaya karar veriyordu. Ama bunu gerçekleştirecek sermayesi olmadığı için, oynayacak aktörün bu yapımdan haberi olmuyordu. Aktör günlük hayatını yaşarken, uzaktan hareketleri filme çekiliyor ve sonra bu çekimler montajlanıp bir senaryo içine yerleştiriliyordu.
Böyle durumları sonsuza kadar üretebilirsiniz.
Teknenin hangi yöne gittiğini bilmeyen ve teknenin dümen yekesinin bulunduğu kaptan köşküne girmeleri yasak olan yolcuların, arka güvertede bu yön konusunda birbirleri ile kavga etmeleri gibi bir durumdur bu.
Trajikomik durumlar Hatta bazen durum daha da trajikomik olabilir.
Her yolcuya bir yeke verilir. Ama bunlardan hiçbiri teknenin yönünü belirleyen dümene bağlı değildir.
Tekneye kendilerinin yön verdiklerini sanan yolcular, yekeyi iskeleye ya da sancağa doğru iterler, çekerler. Yönü belirlediklerini zannederken, rotada bir değişiklik olup olmadığına bakmak hiç akıllarına gelmez.
Bundan daha trajik olan durum ise, denizcilikten hiç anlamayan ve üzerinde seyrettikleri suların akıntılarını, kayalıklarını, fırtınalarını hiç bilmeyen bir grup yolcunun kaptan köşkünü işgal edip, dümen yekesini ele geçirmeleri değil midir?
Böyle bir olayın bir yolcu uçağında gerçekleşmesi tabii ki pek mümkün değildir.
Çünkü kaptan köşkünü denizcilikten hiç anlamayan yolcular ele geçirse bile tekne hemen batmaz.
Ama uçak hemen düşebilir.
Gerçek durumlar O fıkrayı belki duymuşsunuzdur.
Yolcu uçağının ön tarafında bir patlama olmuş. Yolcular telaşlanmışlar. O sırada hoparlörlerden kaptan pilotun anonsu duyulmuş:
- Sayın yolcular, sakın telaşlanmayın. Ben kaptan pilot Smith, yardımcı pilot John, radyo operatörünüz Bill ve hostesleriniz Mary ile Anna, okyanustaki saldan sizi dikkatle izliyoruz. Bütün bu hayali durumların gerçek hayatta da olabildiğini görmek mümkündür.
Ülkenin yönünü ve dünya dengelerini kendisinin belirlediğini zanneden cahil diktatörlerin, cehaletlerine kitleleri sokağa dökerek ortak ettiğini yakın tarihte de defalarca görmedik mi?
Bu tür örneklerin ne tür felaketlerle sonuçlandığını mesela Irak ve Yugoslavya örneklerini canlı yayınlardan izlerken gördük.
Ya da değişimi, globalleşmeyi, bilişim çağını ıskalayan Sovyet İmparatorluğunun, uzaya gidecek teknolojiye ve dünyayı birkaç kez yok edecek nükleer güce sahipken, silah patlamadan çöküp dağıldığına, yaşadığımız dönemde tanık olmadık mı?
Biz Türklerin hayatında da böyle durumlar defalarca yaşandı.
Yaşamadık mı? İttihatçılar Osmanlı'yı böyle bitirdiler.
1950'lerde
"Ya Kıbrıs, ya ölüm" diye yola çıkan ve sonra
"Ya taksim ya ölüm" diye slogan atan kalabalıklar, 6-7 Eylül felaketinin de figüranları oldular. Onları sokaklara döken siyasetçileri ise 27 Mayıs askeri darbesi katletti.
Sonuçta Kıbrıs hala Türkiye'nin dış ve iç politikasının çözümsüz ipoteği değil mi?
Bugüne gelince...
Kendilerini Ankara'daki iktidar kavgasının başrol oyuncuları zanneden figüranlar, kamplaşıp birbirleriyle, bazen sokaklarda, bazen üniversitelerde ve her zaman medyada kavga ederlerken, Ankara'nın başrol oyuncuları görüntüsündeki siyasal ve bürokratik aktörler de, zaman zaman dünya konjonktürünün kendilerine uygun gördükleri rolü unutmaktalar...
Bu teknenin yönü 200 yıldır Batı rotasında.
Eskiden
"Hangi Batı" sorusu kafaları karıştırmaktaydı. Neticede
"faşizm" de
"komünizm" de,
"çoğulcu demokrasi" gibi Batı yapımı ideolojilerdi.
Hangi Batı Ama şimdi bu
"Batı" tek modele indirgendi. Bu modelin adı
"Liberal Demokrasi" dir. Yani
"Avrupa Birliği" dir.
Okyanus ötesinin süper devleti ABD de, Türkiye için
"Batı" nın
"Avrupa Birliği" anlamına geldiğini düşünüyor.
Ama diğer alternatif, yani
"Ortadoğulu olmak" da hemen yanı başımızda durmakta. Demokrasiyi rafa kaldırdığımız takdirde bu alternatif, bir uçağın düşüşündeki hızla devreye girebilir.
"Türk Baasçılığı" yerel isimler takılarak, bizim yönümüzü değiştirebilir.
Özetle, herkesin bilinçli olması gereken, kullanılmak konumundan uzak durulması şart olan bir dönemdeyiz.
İhtiraslarının boyu akıllarının boyundan kısa kifayetsiz muhterislerin iktidar kavgalarına taraf olurken, demokrasinin bize yüklediği sorumlulukları unutmamalıyız.
Yayın tarihi: 29 Mart 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/29//haber,FD37AB04AAA24E29BE01E953FD8C5F71.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.