Bu sadece bana mı oluyor, yoksa bütün kadınlar arada sahne değiştirmek istiyor mu? Yani demek istiyorum ki bazen, özgür kız hesabı, ileride "Her şeyi geride bırakıp, bu kararı bir gecede aldım ve evden çıktım," gibi havalı cümlelerle anlatacağım bir 'gidiş' yaşamak istiyorum. Daha doğrusu her şeyi; rahatı, konforu, güveni terk ediş... İtalya'nın güneyinde küçük bir kasabada ya da hadi fazla uçmayalım Bodrum'da, bohem bir hayatın içine dalmak... Ama Allah'tan, kendimi artık tanıdığımdan, bu yalancı dürtüye kanıp da kendi kendimi gaza getirerek hemen 'çiçek kız' modeline bağlamıyorum. Çünkü dedim ya, bir sabah aniden, başka bir role bürünesim, başka bir sahnede rol alasım gelebiliyor. Mesela bir anda domes bir ev kadını olmak istediğime acayip bir şekilde ikna olabiliyorum. Aslında belki de olabildiğince basit bir hayat mıdır istediğim nedir, bilmiyorum ki... Aaa dur bak şimdi, hiç olur mu? Tabii ya... New York'a uçup, orada şapşal ama zengin bir Amerikalı bulup, Ivana Trump'ın izinden gitme hayalleri kurduğum günleri ne çabuk unuttum? Şöyle bir el yağ, bir el balda... Üretmek yok, çalışma derdi yok, gelecek kaygısı yok. Yayıl kızım Öncelll! Neyse işte biz dönelim benim karşıma sık aralıklarla çıkan o 'evinin kadını' rolüne... Yalnız kalmaktan fena halde korktuğumdan mıdır nedir, hiçbir zaman sevmedim bir başınalığı... Arada bir kafa dinlemekten söz etmiyorum. Çünkü çok nadir de olsa, ben de "Telefonum, kapım çalmasın, özgürce susma hakkımı kullanayım," isteyebiliyorum tabii, ama çok kısa sürüyor bu inziva halim. Özene bezene yaptığım bir yemeği, çok sevdiğim bir diziyi, kedilerimin öğrendikleri yeni bir numarayı, sevdiğimle paylaşmazsam, benim için hiçbir anlamı olmuyor çünkü... İşte tam da bu yüzden belki, en çok karşıma çıkan o domestik Öncel! Mesela bir gün önce "Yaşasın özgürlük!" derken, ertesi gün, keseli hayvanların yavruları gibi, başka birinin derisi altında yaşıyormuşum gibi hissetmek istediğimi fark ediyorum. "Tamam," diyorum, "Bu kez kesin kararımı verdim. Havadan, sudan daha fazla istediğim bir şey var: Kendimi güvenlikte hissetmek, başka birisi tarafından bakılmak!" Şimdi o sondaki 'bakılmak' kelimesinden tiksinen hemcinslerim oldu, eminim. Ama yemezleerrrr... Çünkü istesek de istemesek de biz kadınlarla beraber yaşıyor bu duygu. Bir yanımız kendi sorumluluğumuzu taşıma gerçeğini cesaretle kabul ederken, diğer yanımız bu gerçeği görmezden gelmeyi sevebiliyor işte... Bazen özgürlüğün korkutucu yanını, 'güvenli bir hayatın emniyetine' teslim edesimiz geliyor. Her kadın bir matruşka bebek aslında... Kadın içinde kadın yani... Hepimizin içi aslında pek kalabalık, pek şenlikli... Peki, nasıl karar vereceğiz hangisinin peşinden gideceğimize? Eeee işte onu da biz kendimiz keşfedeceğiz. O keşfedişler ki, bütün dayatılanlardan daha çok yol gösterecek bize. Gerçi ben henüz karar verebilmiş değilim. Acelem de yok gerçi... Hem bir başka canlının derisinin altında güvenli bir hayat sürme arzusu hem de kendi sorumluluğunu kimselere teslim etmeden hayatın karşısına tek başına dikilip, çatır çatır mücadele etme gücü... İkisi de benim içimde. Ve biliyorum ikisi de hiçbir yere ayrılmayacak. Bu med-cezirler yaşamım boyunca beni fena yıpratacak. Yıpratsın! Çok seviyorum ben, içimdeki bu kararsız kalabalığı...
Yayın tarihi: 9 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/09/pz/ozicer.html
Tüm hakları saklıdır.