Acemi bir aşk yazarı olarak, affedilmez bir hata yaptım. Denizleri kadınlara benzettim ya... Oysa gerçek şuymuş; kadınlara benzeyen deniz değil, gemilermiş! Benim savunmam da şu; acemi aşk yazarından beklenen bir hata bu... Ne kadınları ne denizi ne de tekneleri tanıyor. Efendim! Teknem Meleğim'i yeni sezona hazırlamak için Bodrum Marina'dan "Vira bismillah!" dedim. Yalıkavak'taki tersaneye çekince, bir başka dünyayla karşılaştım. Denizcilerin dünyası bir başkadır. Ama tersanede elde keser, o harika tekneler yapan ustala ve işçilerin dünyası ise bir başkaymış... Bir yanda kalafat yapılıyor, öbür yanda macun, zımpara... Bir başka yerde ise boya... Elbette yelkenler de elden geçiriliyor. Tersanede o dev guletlerin arasında kimler yok ki... Kimi karpuz kıç, kimi ayna kıç. Kimi keç kıç... Kimi ise 4 bin yıllık geçmişi olan trehandil. Bu dev tekneler arasında benim 10 metrelik filikadan bozma Meleğim, ceviz kabuğu gibi kaldı. Olsun, o benim dünyam. Büyük bir keyifle bir elimde, boya bir elimde fırça, Melegim'in etrafında dönüp dolaşıyorum. Asım Kaptan, "Çekil kenara... Bu iş profesyonellerin işi," dedi. Sulhi Kaptan ise tekneler konusunda uzun bir nutka başladı: "Kadınlar da gemiler de boyandıkça güzelleşir," dedi. Şaşkın, şaşkın bakınca devam etti: "Kadınların da gemilerin de güvertelerinde erkekler gezer!" "Vay be!" dedim. "Dahası var," dedi, "Gemiler de kadın gibidir. Bu yüzden gemiciler güvertede sürekli raspa-boya yapar." Asım Kaptan ne de olsa ustam olur. "Sen, 'Kadınları anlama konusunda zorluk çekiyorum,' diye yazıyorsun ya... Kadınları anlamayan, gemileri de anlamaz; gemiler kadın gibidir. Tanımazsan seni aldatır. Çünkü gemiler de kadınlar gibi oynaktır." Öyle bir bakmışım ki... "Ustadan öğütler, dinle!" dedi. Asım Kaptan, Sulhi'ye dönüp, "Sen de bir şeyler öğren," demez mi? Yılların gemicisi ve tekne ustası (Teknesi Begonvil'i de kendi elleriyle yaptı) Asım Kaptan, benim Meleğim'in kıçına oturdu, başladı nutuk atmaya... Birinci ders: Kaptanlar, gemilerini asla terk etmez. Çünkü bir erkek, kadınını asla terk etmez. (Bu nedenle kaptanlar, gemileriyle batarmış.) İkinci ders: Kadınlar, gemilere uğursuzluk getirir. Çünkü gemi bir kadındır. İkinci bir kadına asla tahammül edemez. (Kadınca kıskançlık işte!)
GEMİLER DİŞİDİR "Lafı uzattın, gemi niçin kadına benziyormuş, hadi söyle bakalım," diyeceksiniz. Haklısınız. Benim öğreneceğim tek yer, üyesi olduğum Bodrum'da İskele Meydanı'ndaki Denizciler Lokali. Bizim Aycan'a sordum, ne de olsa usta kaptan ya, dinledim; "Bu gelenek Vikingler'den kalmadır. Gemiler feminen kabul edilir. Bu yüzden gemilere 'she' denir ve hep kadın (dişi) ismi verilir. Yelkenli ticaret döneminde gemiler, yıllar sonra dönermiş. Bu nedenle gemicilerde oluşan, 'sevgili özlemine' ithafen gemiciler, gemilerini bir kadın gibi (she) görürlermiş. Ayrıca gemiler de kadın gibi doğurgandır. Sahiplerine yeni gemiler kazandırırlar." Bunca bilgiden sonra yeni şeyler öğrenmeye korkar oldum. Mesela gelecek hafta teknemi denize indireceğim. İndirirken de teknemin burnunda şampanya patlatacağım. Tabii bunu benim değil, bir kadının yapması gerekiyor! Bu konuyu gelecek hafta yazacağım, şampanyayı kim nasıl kıracak, göreceğiz. Çünkü efendim, ilk vuruşta şampanyanın kırılıp, köpükler içinde akması gerekiyormuş. (Şampanyanın içindeki köpük, denizlerin köpüğünü temsil ediyor. Benim teknem, denizleri yarıp geride köpükler bırakıp gidecek.) Bu olayın doğrusu şu: Fransızlar şarap bulamadıkları için şampanya kırmışlar! Gelenek işte... İyi ki Vikingler döneminde yaşamıyorum. Yoksa Meleğim'i denize indirirken, teknemi düşmanlarımın kanıyla yıkamam gerekecekti.. Şampanya kıracak kadın bulamazsam ben de Altın Post'u bulmak için yola çıkan Iason gemisinin kaptanı gibi denize bir bardak şarap dökerim.
MESAJ: Geçen hafta tarihe ışık tuttum ya... Sanmayın ki sustum, bekliyorum. Susmadım, gözlüyorum. Bodrum Müzesi'ndeki zengin kadının mumyası bir başka köşeye çekilmeli, gerçek Karya Prensesi Ada'nın mumyası yapılmalı. Bir de şu var: Bodrum'da nereye gitsem Prenses Ada diye o zengin, ama çirkin kadının posterini görüyorum. Bu konuda çok değer verdiğim seçkin bilim adamı ve Bodrum Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız'dan resmi açıklama bekliyorum. Böylece bir yalan daha tarih sayfalarından silinecektir.
Yayın tarihi: 9 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/09/pz/haber,F5AD2DE0D18E40FCA71E493317C41932.html
Tüm hakları saklıdır.