Afşin'de yağmurun doldurduğu gölette, 'köpekleme' yüzmeyi saymazsam, ilk yüzme deneyimim Elbistan'da Ceyhan Nehri'nde oldu. Yani suyla tanıştığım gün ölümle de tanıştım. "Her şeyi ben bilirim, her şey o kadar basit ki," dediğim o çocukluk günleri işte. Yeni tanıştığım arkadaşlarıma yüzme bilmediğimi söylemeye utandım. Yüzen çocuklara baktım, "Bu iş kolay," dedim. Onların yaptığını yaptım. Tahta köprüye çıktım, çılgınca akan nehrin tam ortasına atladım. Müthiş bir coşkuyla kendimi serin suların dibinde buldum. Sazların içindeydim. Yüzeye her çıkmak istediğimde hem su yutuyor hem de dönüp duruyordum. Ciğerimdeki son nefes de bitmişti. Sürekli su yutmaya başladım. Her şey birden karardı. Kendimi bir at arabasının üstünde, ayaklarımdan aşağı sallandırılırken hatırlıyorum. Ağzımdan çıkan her sudan sonra "Yaşıyor..." sevinç nidalarını duydum. Bir kez daha yüzdüm, ama bir kamyon lastiğinin üstünde... Denizle ilk kez İskenderun'da gençlik yıllarımda tanıştım. İnsanları alıp derinliklere götüren o maviliğe, rüzgâra ve çılgınca dalgalara âşık olmuştum. Artık deniz kenarında yaşamak bende tutku olmuştu. Bir de yelkenlide yaşamak... Çocukluğunda Ceyhan Nehri'nde bir traktör lastiğinin üstünde yüzen biri olarak, benim için yat, erişilmez bir hayaldi. O hayalime geçen yıl kavuştum. Her gören fikrini söylememe nezaketini gösterse de benim teknem, resmi liman kayıtlarında yat olarak geçiyor. Modeli ise trihandil. Size bir itirafta bulunayım. Benim yat, aslında filika. Hani şu yolcu gemileri batarken denize atılan cankurtaran salları var ya, işte onlardan... En önemli özelliği ise bu filikanın üzerine modern bir gecekondunun oturtulması, teknenin ortasına da uzunca bir yelken direğinin dikilmesi... Direğin tepesinde ise Beşiktaş bayrağı var. Soranlara "Kara korsan bayrağı," diyorum. Bodrum Liman Müdürlüğü'ne kayıtlı tekneler arasında benim teknem gibi ikinci bir tekne yok. Övündüğüm tek nokta da bu. Marinadan her çıkışımda ve dönüşümde söylenen şu sözler, kulaklarımda çınlar: "Kazım Kanat'ın Meleğim teknesi geçiyor!" Bu durum hoşuma gidiyor. Benim teknemin benzeri kimsede yok. Bundan sonra da olmaz. Çünkü Denizcilik Müsteşarlığı hiçbir tarife uymayan filikama benzeyenleri yasakladı. AB kriterlerine uymuyormuş. Ama ben tekneme âşık oldum. Kıç güvertesinde yatıp, elimi denize uzattığımda yanımda bir dünya güzeli kadın yattığını hep hissettim. Denize âşık olmak işte böyle bir şeydir. Tekne uysal bir kadın gibidir. Önce ona âşık olacaksınız. Peki, teknenize âşık olursanız onu satabilir misiniz? Ben teknemden ayrılamayacağımı Boat Show'da bir kez daha anladım. Motoryatlara hayran hayran baktım. Yelkenlileri bir kadını sever gibi sevdim. Ama anladım ki ben Meleğim'i terk edemem. "Hadi canım o bir tahta parçası... Âşık olmak da nereden çıktı," diyorsunuz ya... Motor-yatlar biz denizcileri bozar. Denizin üzerinde bir kuğu gibi gitse bile olmaz. Biz denizciler için bir teknede yelken yoksa, o tekne asla yat değildir. Motor her an bozulabilir. Denizin ortasında kalırsınız. Yelkenlide öyle sorun yok. Motor mu bozuldu, aç yelkeni, rüzgârı arkana al, istediğin yere git! En önemli ayrıntı ise şu: Motor yatınızda dalgaları yara yara gidiyorsunuz... Canınız içki istedi diyelim, size servis yapan özel garsonunuzun getirdiği şampanyayı yere dökmeden çok kolayca içebilirsiniz. Yelkenlide farklı... Bir kere rakı içeceksiniz. Ve de dökmeden... Rakı kadehiyle dudak arasındaki mesafeyi bilmeyen, yelkenli kullanamaz. Rakıyı döken de denizci olamaz. Denize ve teknesine bir kadın gibi âşık olmayan da hiçbir dönemde denizci olmaz! Denize âşık olsanız da denizin size ihanet edeceğini de aklınızdan çıkarmayın. Yani kadınlara da güvenilmez denize de....
Yayın tarihi: 24 Şubat 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/24/pz/haber,386349A56AA848FE98670BA8C533B467.html
Tüm hakları saklıdır.