Rusların; "Çirkin kadın yoktur, az votka vardır," sözünün bütün kadınları incittiğini iyi bilirim. Dünya güzeli kadınları bile... Biz Türk erkeklerinin kadına bakış açısı, ışıklar söndükten sonradır. Orada her kadın, eşit koşullara sahiptir. Aslında tek gerçek vardır: Aynı yatakta mutlu uyanmak... Aynı yatakta uyanmak, kadınları mı yok eder, yoksa erkekleri mi? Dağınık saçlar, bakımsız bir yüz, soluk dudaklar... Bir an önce giyinip, "Allahaısmarladık!" öpücüğü bile verilmeden kaçarcasına odadan çıkılan ve sert kapanan kapılar... Kadınların hiç çirkin olma hakkı yok mudur? Her zaman ve her yerde erkeklerin önündeki süs bebekleri midir? Yani biz erkekleri duygusuz ve kalpsiz yapıyorum. Kadınların ise şu eyleme çağırıyorum: Votkaya 'Hayır,' sabah gülümseyerek uyanmaya ise 'Evet,' deyin! Acemi bir aşk yazarı olarak şunu öğrendim; kadınlar erkekler için değil, kadınlar için güzel olmak istiyor. Şimdi bazı erkekler "Yok yaaa..." diyecek. Çünkü onlara göre her kadının amacı erkeği çıldırtmaktır. Kadınlar ne yaparsa yapsın, erkeklerin düşüncesi, Âşık Veysel'in dediği gibidir: "Bendeki aşk olmasa, güzelliğin 10 para etmez!"
KLEOPATRA GELDİ Mİ? Güzellikten söz ettik ya... Gökova'da gezerken Sedir Adası'nın önünde demir attım. Kleopatra Koyu, koruma altına alınmıştı. Plajın kumlarında bile güneşlenmek yasaklanmıştı. Bu plaj, dünyanın en ince ve en sağlıklı kumuna sahipmiş. Havlusunu kumlara serenler, dönüşte kumları da götürüyorlarmış. Kleopatra'nın ta Mısır'dan Gökova'ya gelmesi sonra Bodrum'un karşısındaki Kara Ada'nın altındaki mağaralardaki çamuru yüzüne ve vücuduna sürmesi, hep güzellik uğruna yapılmış. Aslında anladığıma göre Kleopatra, oralara asla gelmedi. Kleopatra gibi güzel olmak isteyen kadınların uydurduğu özel bir hikâye bu... Peki, Kleopatra gerçekten çok mu güzeldi? Yoksa güzelleşmeye çalışan bir kadın mıydı? Beni hayal kırıklığına uğratan, dünyalar güzeli olarak anlatılan Karya Prensesi Ada'nın mumya heykelini gördüğüm an şok oldum. Bodrum Kalesi'ni gezdiyseniz, Karya Prensesi'nin mumyasını görürsünüz. Başındaki taç, kulağındaki küpe, boynundaki kolye inanılmaz sanat eseri... Elbisesi harika. Hele ayaklarındaki sandaletler inanılmaz zarif. Ama Karya Prensesi felaket.
ŞAŞIRTAN GERÇEK Hani diyorum, Safiye Ayla yanında dünya güzeli olur. Karga bir burun, ata binmekten eğrilmiş, çarpık iki bacak... Neredeyse 1.60'ın altında kısa bir boy... Karya Prensesi'nin öyküsünü bilirsiniz: Halikarnas'tan Bodrum'a sürgün gelmiş. Kuşattığı her kenti yıkıp, insanları kılıçtan geçiren Büyük İskender'in karşısına çıkıp, "Ben senin askerlerinin de annesiyim," diyerek Bodrum'u kurtarmış. Bodrum Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız'a sordum. Uzun uzun güldü. Sonra da şunları anlattı: "Bodrum Müzesi'ndeki Karya Prensesi değil, Bodrum'un en zengin kadını. Kemiklerinden yapılan bilimsel incelemeye göre bu kadın çocuk doğurmuş ve 22 yaşında ölmüş biri..." Şaşkın halimi görünce devam etti: "Büyük İskender'in karşısına çıkan Karya Prensesi Ada ise hiç çocuk doğurmadı. Üstelik 50 yaşın üzerinde öldü." Sevgili Bodrum Müzesi Müdürü Yıldız, çok seçkin ve uluslararası kariyere sahip bir bilim adamıdır. Kalenin mahzenlerinde, "Burada tanrı yoktur," sözünün sonradan yazılmış olduğunu belgelemiş ve bir yalanı ortaya çıkarmıştı. Araştırınca anladım ki konunun özü şu; eski müdür, Bodrum yakınlarında bulunan bir mezarı "Karya Prensesi'nin mezarını buldum," diye duyurmuş. Halkın dikkatini çekmek, müzeye daha fazla turist çekmek için gerçeğin de üzerini örtmüş. Bu konuda ilk kez ve en ciddi yazan biri olarak bilim adamlarını göreve çağırıyorum. Bodrum Müzesi'ndeki o çirkin kadın, dünyalar güzeli Karya Prensesi Ada değil. O kadın Bodrum'un en çirkin ama zengin kadını... Gerçek prenses Ada'nın mezarı ise hâlâ kayıp. Kahkahalar atarak yazıya nokta koyuyorum... Zenginlik öyle bir şey ki sıradan bir kadını yüzyıllar sonra bile olsa prenses yapıyor!
Yayın tarihi: 2 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/02/pz/haber,88AE7B4991B1496FB4B4E168E4FBB7AB.html
Tüm hakları saklıdır.