Dünkü Milliyet gazetesinde Türkiye'nin son kırk yıldaki çalkantılarına tanıklık etmiş bir gözlemci olan Hasan Cemal bir kez daha
içindeki sıkıntıyı yazıya dökmüştü. Kendisinden daha uzun süredir bu işleri izleyen ve sistemin kahrını çekmiş usta Çetin Altan gibi o da Türkiye'nin sorunlarını
hep biriktirmesinden şikayetçiydi. Dökümünü yaptığı liste iç karartıcıydı. Ancak daha da iç karartıcı olan, listedeki meselelerin büyük kısmının
yıllardır ertelenmekten kronikleşmiş ve bu ertelemeler nedeniyle neredeyse içinden çıkılmaz hale gelmiş olmalarıydı.
Bu dökümü çıkardıktan sonra Hasan Cemal "AKP hükümeti bu sorunların üstesinden gelebilir mi? Ya da nereye kadar gelebilir" diye soruyor ve ekliyordu: "Bu hem soruydu hem de sorunun kendisi." Cemal'in AKP özelinde sorduğu soru aslında Türkiye'nin, gerek toplumsal ve siyasal aktörlerin tümü için geçerliydi. Ancak iktidar partisi, bu ülkede iktidarların elindeki gücün özellikleri ve sorun çözmektense
kriz tırmandırmakta usta bir muhalefetin varlığı nedeniyle odaktaydı.
Bu sorunun cevabı aranırken meselelerin Başbakan'ın çözüm için gerekli siyasi cesareti göstermesinden öte bir yaklaşımla ele alınması gerekiyor. Zira AKP'nin de taşıdığı bir özellik ülkenin çözüm arama çabalarına sekte vuruyor. Türk siyasetinde
çoğunlukçuluğun ötesine giden demokrasi anlayışı sığdır.
Siyasi aktörler hukuk, özgürlükler, eşitlik gibi konularda evrensel düzeyde düşünce akımlarından fazla etkilenmiş değildir. Siyaset mücadelesi
devlet erkini ele geçirme mücadelesidir ve iyice uzun sayılabilecek demokrası tarihimizde ilkesel hedefler için risk alınmasına pek rastlanmaz. AKP de ilkeleri ancak kendi pratik gereksinimleri söz konusu olduğunda aklına getiren ve bunlara
fırsatçılık anlayışıyla yaklaşan bir parti. Diğer partilerimiz gibi.
Sorun çözen hükümet özlemi Siyasi tercihlerinde ve davranışlarında yararlılık boyutu, demokrasinin derinleşmesi ve Türkiye'nin eşitlikçi, özgürlükçü bir siyaset ve yönetim anlayışına kavuşması amacıyla
doğru olanın yapılması inancından her zaman daha ağır basıyor. Son örneklerinden ilki Genelkurmay'ın muhalefeti ihanetle suçlayan çok ağır açıklamasının ardından bu duruma ilkesel açıdan karşı çıkma dürüstlüğünü, cesaretini göstermemesiydi. Diğeri ise pek çok olumlu unsur içermesine rağmen yerel yönetimler yasasının sunumunda sergilediği emrivakicilik ve
demokrasiyi zedeleyen tutumdu.
Bu açıdan bakınca Osman Ulagay'ın AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu adlı çarpıcı gözlemler içeren kitabında demokrasi açısından dile getirdiği saptamaları iyi değerlendirmek gerekiyor. Ulagay'ın kitabı öncelikle kendisinin de içinden çıktığı toplumsal seçkinlerin Türkiye'deki yeni toplumsal gerçekliği ve buna bağlı olarak
siyaseti okumadaki basiretsizliğine bir isyan niteliği taşıyor.
Türkiye'nin en iyi eğitimli kesimlerinin siyasi körlüklerinin, korkularının
darbelerden medet umar hale gelmesi ve 22 Temmuz seçimleriyle ilgili yanılgılarının kapsamlı bir analizini sunuyor. AKP'nin yükselişini ve iktidara gelişini İslamcı akımın üzerindeki baskılar karşısında toparlanma ve yanlışlarından dönme becerisi ile toplumdaki beklentileri doğru değerlendiren siyaset anlayışına bağlıyor.
Bu kitap Ulagay'ın önceki kitaplarında sunduğu tespitlerin ve temaların sentezi niteliğinde. Bu bakımdan sorduğu sorularla, yaptığı önermelerle ve dikkat çektiği iktidar tuzaklarıyla
"AKP'yi aşmak için" gerekli laikdemokratik siyaset anlayışının eskizini sunuyor.
Bu hedefe ise ancak biriktirdiği sorunları çözmeye odaklanmış bir Türkiye varabilir.
Yayın tarihi: 9 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/09//ozel.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.