2007, siyasetin toplumsal olarak keşfedilmesi açısından çok önemli bir yıl olmuşsa da 2008'de bunun ne derecede ve nasıl işletileceğini henüz bilmiyoruz. Ama, birkaç temel belirleyen etrafında bir değerlendirme yapmak mümkün.
Devlet-siyaset çelişkisi En önemli unsur hala demokratikleşmedir.
Siyaset açısından çok önemli olduğunu söylediğimiz 2007'de Türkiye demokratikleşme konusunda çok kötü bir sınav verdi. Hrant Dink cinayeti sonrasında ortaya çıkan durum, Malatya olayları ve geldiği nokta, özellikle 301 konusunda ortaya konmayan çabalar bu açıdan dikkatle izlenmesi gereken noktalar .
Bütün bunların meydana getirdiği bir düğüm noktası var. O da devlet-siyaset kesişmesi.
İlk bakışta bu tanım çok anlamlı görünmeyebilir. Fakat
Susurluk kazasından sonra
Türkiye'de devletin ötesinde bir devlet olduğu gerçeği artık kesinleşmiş ve kanıtlanmış durumda . Bu, oldukça karmaşık bir olgu. Çünkü bu kesim "devlet" kavramını sadece bir "olgu", bir "araç" olarak görmüyor. Onu daha çok bir
ideoloji olarak da kullanıyor.
2007'de görülen ve kendisini geniş toplum kesimleri nezdinde ulusçuluk olarak ifade eden bir ideolojik yaklaşım aslında daha dar bir kesimde çok daha radikal bir anlam taşıyor.
Siyasetin 2008'de çözmesi gereken en önemli sorun budur.
AKP 2002-2007 arasında bu sorunu çözemezdi. Çünkü "
kurulu düzen " bakımından çok aykırı bir yerden gelmişti. Üstündeki "şaibelerden" kurtulmak zorundaydı.
2002-2007 arasında AKP sürekli olarak "devletçi devleti" koruyan bir tutum ve tercih içinde oldu. Bunun ana nedeni taşınamayan 2002 seçim sonuçlarıydı . Çünkü temsil sorunuyla yüz yüzeydi AKP ve kaypak bir tabana dayanıyordu. Taban kazanmak maksadıyla sürekli olarak yalpaladı.
Zaman zaman milliyetçi eğilimler içine girdi. 301'i savundu, yukarıda değindiğim diğer olayların üstüne gitmedi. Şimdi önündeki en önemli mesele bu kısıtlamayı aşmaktır. (O arada "
laikliğin " kendisine ait anlamı terk ederek siyasiulusçu bir anlam kazanmaya başladığını ve bu konuya ileride değineceğimi belirteyim.)
İktidar veya hükümet olmak AKP, 2007 seçimleriyle birlikte güçlü bir sonuç ve
temsil iktidarı elde etmiştir. Aldığı oy onun kemik oyu değildir. Bir koalisyonun oy toplamıdır. O koalisyonun farklı beklentileri olsa da ortak paydası demokratikleşmedir. Türkiye'de, bugün, metropol burjuvazi de, aydın seçkinler de, marjinal unsurlar da daha fazla demokratikleşme bekliyor. Sorun AKP'nin bu bilinçte olup olmadığıdır. O soruyu da şöyle yanıtlayalım.
Bence seçim sonrasında AKP büyük hatalar yapmamıştır ama başarılı da sayılmaz. Hemen seçimin ertesinde, tüm enerjisini Cumhurbaşkanlığı seçimine harcamıştır. Ardından sönük bir kabine çıkarmıştır. Herhangi bir reform plan ve paketi açıklamaya gitmemiştir. Nihayet üzerinde herkesin uzlaştığı anayasa konusunda tam anlamıyla başarısız olmuştur. Nihayet başlangıçta reddettiği genelkurmay politikalarına sonunda destek vermiştir.
Bütün bunlar bir tek şeyi gösteriyor:
Türkiye'de hükümet olmakla iktidar olmak birbirinden farklıdır. AKP de hükümettir. Fakat iktidar olup olamayacağını yukarıda değindiğim sorunlar karşısındaki tavrı gösterecektir. Demokratikleşme, bilhassa bu konuda bir gösterge, bir mihenk taşı olacağı için önemlidir. Demokratikleşme devletçi-seçkinci modelin karşısında siyasal bir tavır sergilemesi anlamına geleceğinden aynı zamanda bir iradeiktidar beyanı da olacaktır.
Tarih bu yönde hareket etmiş bütün siyasetlerin Türkiye'de ödüllendirildiğini bize sayısız örnekle gösteriyor. Bizden hatırlatması!
Yayın tarihi: 4 Ocak 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/04//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.