Bugün Rusya'da seçim var. Sonuçların ne olacağı hakkında kuşku yok. Yalnızca Parlamento'ya Başkan Vladimir Putin'in Birleşik Rusya Partisi dışında partilerin girip giremeyeceği merak ediliyor. Yüzde 7'lik barajı geçmenin özellikle liberal Yabloko partisi açısından mümkün olup olmayacağı kestirilemiyor.
Seçimleri kimin kazanacağı belli olmasına, medya tamamen Putinciler tarafından kontrol edilmesine rağmen
muhalefete çıkarılan zorlukları, polisin miting basmasını, şiddet kullanmasını anlamak mümkün değil aslında. Ama tüm az gelişmiş demokrasilerin ya da yarı otoriter sistemlerin yöntemlerini Rusya'daki iktidar partisi, daha doğrusu
Putin'in özel siyasi kurumu kullandı.
Halbuki Putin'in popülaritesi zirvede ve Parlamento'ya girecek muhalefetin iktidar partisini zorlaması bile söz konusu olmayacaktı. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından 16 yıl sonra Rusya'daki siyasal sistem demokratik görüntüye bile boş vererek kapanıyor.
Otoriterleşiyor. Sivil toplum örgütlerinin manevra alanı daraltılıyor. Rejim muhalifleri sindiriliyor. Anna Politkovskaya örneğinde olduğu gibi
sivrilen isimlerse öldürülüyor.
Alternatif kutup olamaz Putin dönemi sıradan Rus vatandaşı açısından başarılıydı. Ekonomi iyi yönetilmiş, enflasyon dizginlenmiş, petrol ve doğal gaz fiyatlarının da artmasıyla borçlar temizlenmiş, gelirler yükselmişti. Gelir dağılımı korkunç şekilde bozulmasına rağmen genelde
hayat standardında yükselme sağlanmıştı. Ancak şunu da hatırlamak gerekir ki ülkenin tüm geliri ABD'nin Connecticut eyaletininki kadar. Dahası yeni zenginliğin temel nedeni petrol ve gaz fiyatlarının yüksekliği. Buradaki bir düşüş tabloyu bozabilecekti.
Bunların yanısıra Rusya, Putin döneminde
kendi stratejik gündemini daha açıkça izlemiş, çevredeki ülkelere gücünü hissettirmişti. Çeçenistan'da inanılmaz bir şiddet uygulanarak isyan bastırılmış, 1990'lardan farklı olarak kendi gücünü Batılı ülkelere giderek daha sert şekilde hissettirmeye başlamıştı. Nihayet geçen yıl Şubat ayında Putin Münih'te yaptığı bir konuşmada
dünyada Rusya'nın da sözünün geçmesi gerektiğini vurgulayarak ABD ve müttefiklerine meydan okumuştu.
Rusya
küçümsenemeyecek bir ülke. Ancak özellikle Türkiye'de Rusya'yı alternatif kutup olarak görerek sanki yeni bir Soğuk Savaş başlamış gibi düşünenler haklı değil. Öncelikle Rusya bugün kapitalist sistemin bir parçası. Putin "Rusya'nın çarlık deneyimini veya Sovyet dönemini tekrarlama niyeti yok..Devlet politikasına misyonerce fikirlerin bulaşmayacağını umuyorum. Kendimizle barışık, başkalarına saygılı ve iyi ortak olmalıyız" diyor.
Ortak çıkar aranmalı Rusya 1990'lı yıllarda ABD tarafından küçük düşürüldü. Clinton yönetimi döneminde
Rusya'nın nasırına çok basıldı. Çıkarları hiçe sayıldı ve yaraya tuz basarcasına yapılanların kendi çıkarına olduğu söylendi. Bush döneminde de Antibalistik Füze Anlaşmasından ABD'nin çıkması, şimdilerde Polonya ve Çek Cumhuriyetine füze savunma sistemleri yerleştirilmesi adımları öfke uyandırıyor. Foreign Affairs dergisinin son sayısında Dimitri Simes'in vurguladığı gibi "Büyük güçler, özellikle de düşüşte olanlar kendi etkisizliklerinin bu şekilde gösterilmesinden hiç hoşlanmazlar".
Önümüzdeki dönemde Rusya daha da otoriter olur. Dış politikasında ise Rusya'nın temel beklentisi Batı, özellikle ABD tarafından eşit bir güç olarak davranılmaktır. Simes'in detaylı olarak anlattığı gibi Moskova'nın
Batı ile çatışma çıkarma niyeti yoktur. Ancak Rusya'ya onun çıkarları gözetilmeden davranıldığı taktirde dişlerini de gösterecektir. Rusya ile
ortak bir çıkar zemini oluşturmak Atlantik ittifakının önceliği olmak durumundadır.
Yayın tarihi: 2 Aralık 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/02//haber,63915393C58A476CA35AC5F600F2640D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.