İsrail'in en çok satan gazetesi Yediot Aharonot'un internet sitesinde dün çıkan bir haberde İsrail Cumhurbaşkanı Peres'in Türkiye ziyaretinde İran'ın terörist eylemleri hakkında
gizli bilgiler verildiği yazılıydı. Peres'in verdiği tüm mülakatlardan, Cumhurbaşkanı Gül'le yaptığı basın toplantısından ve Meclis'teki konuşmasından çıkan sonuç ise bu konuda Ankara ve Tel Aviv'in farklı tellerden çaldığı yönünde.
Protokol konusunda bir tartışmaya neden olan Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın ziyaretinde de herhalde aynı konu gündeme geldi. Ziyaretlerin
konularına ve bağlamına geçmeden önce bir ufak değerlendirme de yapılabilir. Protokol kurallarına uyulup uyulmadığı bir noktadan sonra çok önemli sayılmayabilir. Cumhurbaşkanı bir takdir kullanmıştır. Ama Kral'ın otel odasında çekilen üçlü fotoğraftaki düzene, Kral'ın iki yanındaki Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı'nın vücut dillerine bakarak en azından bir
yürek sıkışması yaşamamak da galiba kolay değildi.
İran halkını 'satın aldı' Irak savaşının ardından bölgede yaşanan büyük güç kayması İran'ın profilini yükseltti. Irak gibi Arap dünyasının en önemli ülkelerinden birinde, müttefiki
Şii grupların iktidara gelmesi Tahran açısından bulunmaz bir fırsattı. Gene de Irak'ın ABD askerlerinin işgali altında olması İran'da başta rahatsızlık yarattı. Bu nedenle 2003 yılının Nisan ayında Tahran, Washington'a tüm ikili sorunları masaya yatırarak
müzakere etmeyi teklif etti. Zaten İran yönetimi ABD'ye Afganistan'da kapsamlı şekilde yardımcı olmuştu. Zafer sarhoşu Bush yönetimi bu teklifi geri çevirdi. Irak'taki fiyasko ve İran'da radikal Ahmedinejad'ın iktidara gelmesiyle ilişkiler sertleşti.
Irak savaşının ikinci ve dolaylı etkisi bölgedeki gerginliğin petrol fiyatlarının yükselmesine katkısıydı. Bu şekilde İran rejimi paraya boğularak hem
halkını satın almayı başarabildi hem de meydan okumasını sürdürebildi.
Bölgede İran'ın bu denli güçlenmesi birbirilerine hasım olan Suudi Arabistan ve İsrail'i zımnen aynı cepheye çekti. Ürdün ve Mısır da özellikle İran'ın desteğine sahip
Hizbullah ve Hamas nedeniyle kaygılıydı. Onlar da İran ve Şii karşıtı cephede yerlerini aldı. Bu nedenle İsrail Hizbullah'ı yok edeceğim diye Lübnan'a amansız ve oransız bir saldırıda bulunduğunda
Suudi Arabistan ve diğerleri önce Hizbullah'ı suçladı. O savaş sırasında Türkiye'ye ilk ziyaretini gerçekleştiren Kral Abdullah da Türkiye'yi bu "Sünni cephe"ye katılmaya davet etti.
Operasyon seçeneğine destek Bugün varılan noktada bölgenin dinamikleri Türkiye'yi hoşlanmadığı tercihlerde bulunmaya zorlayacak gibi. Ankara'nın Tahran ile ilişkileri yakın ve güçlü. Buna karşılık hükümetin kendini yakın hissettiği Suudi Arabistan'ın ve "Sünni cephe"nin
İran tedirginliği geçmiş değil. İran'ın nükleer silah programının gerekirse askeri müdahaleyle engellenmesi arzusu da. İsrail'de güvenlik seçkinleri İran konusunda bölünmüş durumda. Ancak operasyon fikri güçlü destek buluyor. ABD'de ise Başkan Yardımcısı
Cheney'in bir an önce İran'ı vurma isteği Amerikan sisteminde en azından şimdilik yankı bulmuyor.
Türkiye bu bağlamda toprağı, hava sahası veya üslerini kullandırmak açısından değilse de taraf olmak açısından bir baskı altında. Bu nedenle ABD, Türkiye'nin İran ile gerçekleştirdiği enerji anlaşmalarına sert tepki verdi. Ankara'nın da İran'ın nükleer silah üretmesini arzulamadığı bir sır değil.
İran'a yönelik bir saldırıyı da tıpkı Avrupalılar gibi istemiyor. Ortadoğu barışına yapacağı katkı kadar Türkiye'nin bu denklemde nerede yer alacağını da giderek daha ciddi düşünmesi gerekiyor.
Yayın tarihi: 15 Kasım 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/15//haber,7244E3CABEB54DC580ED1913E635025C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.