Demet Akbağ
* Zafer benden daha zeki.
* Salata sosu yapmayı Zafer'den öğrendim.
* Acıkmaya başladığı an bir yemek hayal eder, gündüz pişirdiğiniz yemeğin hiç önemi yoktur.
* Zafer'i 'Çika' diye çağırırım.
* Beni tavlamak için diğer erkekler gibi espri yapma telaşına düşmedi.
* Bir oyun sahneye koyarken Yılmaz (Erdoğan) mutlaka Zafer'in fikrini sorar. Ona çok güvenir.
Zafer Çika
* O kadar âşıktım ki memleketi bile değiştirdim.
* Demet'in yaptığı zeytinyağlılar, daha ziyade zeytinyağlı tatlılar gibidir.
* Demet çabuk parlar, çabuk söner. Bu sırada uzun, anlaşılması zor cümleler kurar. Çok eğlenirim.
Kadın: Zafer'i fazla rahat ve geniş buluyorum. Bazen onun başının etini yerim.
Erkek: Benim yerime düşünülmesinden hoşlanmam. Bunun tepkisini baştan gösteririm.
Kadın: Allah'tan ki Başak erkeğiyle, Oğlak kadını en iyi anlaşan iki burçmuş!
Erkek: Burç işine hiç inanmam. Neredeyse her burçtan kız arkadaşım olmuştur. Hepsiyle iyi geçindim.
Kadın: Her burçtan kız arkadaşın mı oldu?
Erkek: Demet'ciğim, birbirimizle tanıştığımızda 35 yaşındaydık. Rahip gibi yaşamadık yani..
Kadın: Sen de benim ilk Başağımsın hayatım. Daha önce hiç Başağım olmamıştı!
Bu diyalog Haybeden Gerçeküstü Aşk oyununun diyaloglarından biri değil. Gerçek hayatta âşık bir kadının (Demet Akbağ) kocasıyla (Zafer Çika) olan diyaloğu. Ne haybeden ne de gerçek üstü. Onlarınki zekâyla örülmüş, sonuna kadar gerçek bir aşk. "Kıymet bilinmesi gereken yaşta bulduk birbirimizi," diyorlar: "Hiçbir problem bu birlikteliği sarsamaz." Tartışmaları aslında sözel bir sevişme biçimi. Birbirlerini didikleye didikleye kendilerinin bile farkında olmadığı gerçek yanlarını ortaya çıkararak yaşıyorlar bu aşkı. "Sevgimiz bitse birbirimize söyleriz," diyecek kadar. 'Dokuz'un uğuruna inanmışlar. 19 Ağustos'ta tanışıp, üç yıl sonra 19 Eylül 1999'da evlenmişler. Bir yıl sonra da Ali doğmuş. Bebek Koyu'na bakan zarif döşenmiş, huzurlu bir evleri var. Zafer Çika, karısı için bütün düzenini bozup İstanbul'a yerleşmiş. Demet Akbağ'ın öfkeleniş biçimine bile hayran bir koca. Demet Akbağ ise, Çika'dan ilk görüşte etkilenmiş. "Uzun süre başbaşa kalsak birbirimizden hiç sıkılmayız, tam tersine çok eğleniriz," diyor. Bu eğlenceye şimdi Ali de katılmış. Sohbetimiz sırasında garson rolünü üstlenerek pasta, su, kahve servislerini başarıyla gerçekleştirdi. Bir yandan kendi kendine oynarken, bir yandan da annesiyle babasının aşkını dinledi... Fotoğraf çekiminde ise Demet Akbağ'ın çekingenliği Zafer Bey'in şefkatli kolları altında eriyiverdi. Fotoğrafları çeken Kutup olunca sonuç işte böyle mükemmel oldu...
- Milano'da, iki şahitle evlenmişsiniz. Neden?
- Zafer Çika: Geniş bir sülale, arkadaş, eş, dost çevresi olduğu için liste 2 bin kişiyi aşınca, işin içinden çıkamadık. "İstanbul'da mı, İzmir'de mi evlenelim?" derken, "Bu yorgunluğu yaşamayalım, Milano'da evlenelim," dedik. Bir taraftan da hemen evlenmemiz gerekiyordu, çünkü Demet, Ali'ye hamileydi. Galatasaray-Milan maçını izlemeye gittiğimiz gün evlendik.
- Demet Akbağ: Biz maçı 2-1 kaybettik ama birbirimizi kazandık (gülüşmeler). Adından da anlaşılacağı gibi, 30 Ağustos'ta doğan Zafer'e hamile olduğum haberini 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda verdim ve eylülde beraberliğimizi resmileştirdik. Niyetimiz bir çocuğumuz olursa evlenmekti, öyle de oldu. Karıkocayı aileye dönüştüren şey çocuk! Ömür boyu birbirine bağlayan da çocuk. İlerde ayrılsanız da bir evlat sahibi olduğunuz için, o çocuğun ömür boyu anne ve babasısınız. Birbirinizden kopma şansınız yok.
- Her türlü oyunun üstesinden başarıyla geliyorsunuz. Evlilik oyunundaki başarınızı nasıl değerlendirirsiniz?
- D.A: Bunu oyuncu arkadaşıma sorsanız daha iyi olur (gülüşmeler). Uzun süre birlikte olmayı başarabilmiş her çift gibi, birbirimizi tamamlayan bir tarafımız var. Zafer daha sakin ve ılımlıdır.
- Z.Ç: Demet gergin, saman alevi gibi, kısa sürede parlayan ve sönen bir kadındır... Bu tarafıyla çok eğleniyorum. Mesela, eve girerken anahtarı bulamazsa, çantayı ters çevirir, her şeyi yerlere saçar, anahtar meydana çıkar. Sabahları pek bulaşmamak lazımdır Demet'e! Mesela Demet, oyun kokan şeyleri sevmez.
- D.A: Sahtelik hissettiğim anda çabuk kopuyorum. Bir film seyrederken de öyle. İnanmadığım bir tonlama, o karaktere uyduramadığım bir mimik beni hikâyeden hemen koparır. Herhalde yıllardır çocuk oyunundan matine suareye, gece şovundan televizyon çekimine, sinemadan oyuna, çok sevdiğim bir işi yaptığım halde titiz olduğum için, gözümde büyütüyorum. "Ya beceremezsem? Ya olmazsa?" Paniğini çok yaşayan biriyim. Omuzlarımda hissettiğim bu yük, bende kendi kendini dövme sendromu yaratıyor. Kendimle uğraşırım. Kimseye bağırmam, sinirlenmem, acı ve kırıcı söz söylemem. Ama öyle bir yüz ifadesi takınırım ki, mesela saçıma kızarım, o anda karşımda kimse duramaz, "Acaba bana mı kızıyor," diye... İki dakika sonra geçer.
AŞK TURNEDE BAŞLADI
- Zafer Bey de mi şaşırır?
- Z.Ç: Zafer Bey artık şaşırmıyor. Karımla çok eğleniyorum.
- D.A: O halime gülerseniz, çok mutlu olurum. Sinirimle eğlenirse gevşer, ben de gülmeye başlarım. Zafer de bunu ilk gün çözdü, o yüzden biz evliyiz.
- Siz de zamansız gerginlikler yaşar mısınız Demet Akbağ gibi?
- Z.Ç: Kolay sinirlenmem.
- D.A: Mizah anlayışı çok gelişmiş. Tanıştığımız ilk günler benim karşımda espri yapma telaşına kapılmayıp, seyretmeyi ve dinlemeyi becermiştir. Çok güzel güler!
- Bugüne kadar bütün erkekler, sizi etkilemek için espri yapma telaşına mı kapılıyordu?
- D.A: Evet o çabaya giriştiler. Ama öyle tavlamak için kapıda çok kuyruk olmadı. Benim dikkatimi çekenlerin dikkatini çektim. Bu da çok az sayıdadır. Hep karşılıklı olmuştur o müthiş elektriklenmeler. Benim hiç istemediğim ya da benim çok isteyip de onun istemediği kimse olmadı hayatımda! Az oldu, öz oldu.
- Aşk oldu mu aranızda?
- Z.Ç: Fazlasıyla... Çok şiddetliydi hem de.
- D.A: Aşk olmasaydı, Ali'yi doğurmaya da karar veremezdim.
- Z.Ç: Beni böyle yerimden, yurdumdan söken bir aşk olmasaydı, kolay kolay terk edebileceğim bir yer değildi İzmir! Hayatın gevşek temposuna alışmış bir İzmirli olarak her şeyi bırakıp Demet için İstanbul'a yerleştim. Hayata neredeyse sil baştan başlamak çok zordu. Yalnız iş hayatını değil, İzmirli olmanın avantajlarını da bıraktım. Mutlu olmak için çok güzel bir yerdir İzmir. Siesta düzeni vardır, trafik yoktur, stres olmaz insanlar. Düşmanca rekabet yoktur. O yüzden İzmir çok gelişemez, sanayileşemez ama insanları hep mutludur, yüzleri hep güler.
- Aranızdaki bu kıvılcım, sizin deyiminizle mutlu insanların yaşadığı İzmir'de mi çaktı?
- D.A: BKM ekibi olarak Otogargara oyunuyla turnedeydik. Bir gece oyundan sonra Çeşme'de bir eğlence yerine gittik ve orada gördüm Zafer'i ilk defa.
- Z.Ç: İş günü. Çarşamba akşamı. Çeşme'ye gitmeye niyetim yoktu aslında. Arkadaşlarım "Gel balıkçıdayız," diye aradılar. İzmir'den kalkıp gittim. Oradan da eğlenmeye gittik. Yarım saat sonra karşı masaya Demet'ler geldi. Bir Demet Tiyatro'yu asla kaçırmayan biri olarak ona hayrandım.
- D.A: Bir bizi, bir de Eurosport'u seyrediyormuş... Zafer'i o gün balıkçıya çağıran arkadaşı İbrahim Görücüoğlu sayesinde oldu biraz. Çok sıcak ve çabuk arkadaş olan biriydi. Gördüğünüzde unutamayacağınız biri. Kilolu, komplekssiz, şurup şerbet gibi şahane bir adam!
- Z.Ç: Televizyonda seyrediyorum ama ilk kez cismini görüyorum. "Ne kadar da hoşmuş," dedim. Sonra da yapmadığım şeylerden biridir, bakmaya başladım. İçimden "Bir defa da bir hamle yap," dedim. Ve kalkıp masalarına gittim. Yılmaz'ın (Erdoğan) yanına gittim, kendimi tanıttım ve müthiş bir iş yaptıklarını anlatmaya başladım.
- D.A: "Bana bakan o hoş adam nereye kayboldu," diye bakınırken, arkamda Yılmaz'la konuşurken buldum onu. Yılmaz hâlâ "Ben 'hayranım gelmiş' derken, meğer benim bacıma mı sarkarmış?" der... "Acaba Demet Akbağ'a mı bakıyor, yoksa bana mı bakıyor?" diye merak ettim. Tanıştık. Sohbet ettik, birlikte eğlendik ve bir sene birbirimizi hiç görmedik.
- Z.Ç: Oyunları bitti ve İstanbul'a döndüler. Bu arada Demet evleniyor, bir sene sonra da boşanıyor.
- D.A: Ertesi yıl ağustos ayında yine Otogargara'yla aynı yere gidiyoruz, Zafer'in arkadaşı İbo'yla karşılaşıyorum. Zafer'i soruyorum. "Evde," diyor. Telefon ediyor. Zafer bir cumartesi günü erkenden uyumuş. Ama bizim geldiğimizi duyunca geldi. O günden beri de hiç kopmadık.
- Z.Ç: 20 dakika sonra Demet'in yanındaydım. 19 Ağustos 1996. O günden bu yana birlikteyiz.
- D.A: Çok sürprizler yaptım. Her hafta sonu İzmir'deydim.
- Z.Ç: Demet mesleğini bırakıp İzmir'e gelemeyeceği için ben İstanbul'a taşındım... Zevkli bir fedakârlık oldu benim için. O kadar âşıktım ki, memleket bile değiştirebilirdim.
Yayın tarihi: 24 Kasım 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/24/ct/haber,286274293E104B5F9C254AA506929350.html
Tüm hakları saklıdır.