Kara çarşaflardan tek fark edilen yeri kara gözleriydi. O kara gözler de ürkek, tedirgin bakıyordu. Benim meraklı bakışlarımdan rahatsız olunca, başını önüne eğdi. Yanındaki erkek de öfkeli bir bakış fırlattı. Ben ısrarla kafamı çevirmedim. Baktım! Hostesin vereceği yemeği nasıl yiyeceğini görmek istiyordum. Aslında muzipçe merakım şundandı: O kadının dudaklarını görmek istiyordum. Böylesi karagözlere sahip bir kadının dudaklarının da güzel olduğunu düşünüyordum. Bakmaya devam ettim. O ise yemeğini yemedi. Bakışlarımı çevirdim. Utanmıştım. Aslında yaptığım bir tacizdi. "O kadını o hale getiren, o karagözlerin sahibi değil," dedim. Uçak İsviçre'ye indiği zaman, o karagözlere bir kez daha baktım. O an o pırıldayan ışığı gördüm. Gülümsüyordu. Yanındaki genç erkeğin elini sımsıkı tutup, öpmüştü bile... Gözlerimi kaçırdım. Uçaktan indim, valizimi aldım. Bu kez tuvaletin önünde bekleyen o adamı gördüm. Hani, karagözlerin sahibi olan adamı. O da ne? Tek kelimeyle şoktayım. Tuvaletten çıkan kadın sanki Sophia Loren'di. Simsiyah uzun saçlar, bembeyaz bir daracık elbisenin sardığı ince bir bel, harika göğüs ve kalça... Hepsinin üstünde diz üstü bir mini etek... Bu o kara gözlerin sahibi kadındı. Kara çarşaf atılmış, bu modern kıyafet giyilmişti. O an, o adama baktım! Uçakta somurtan ve kara çarşaflar altındaki karısına baktım diye bana öfkeyle bakan o adama... Bu kez inanılmaz mutluydu. Benim bakışlarımdan rahatsız olmamıştı. Hatta mutluydu. Bunu yazmak da nereden aklıma geldi? Bizim Türk kızları var ya... Modern, baskısız büyüyen ve özgürce yetişen bizim kızlarımız var ya... İşte o genç kızlarımız, çıktıkları Mavi Tur'da Yunan adalarının plajına varınca yaptıkları ilk iş, mayolarının üstlerini çıkarıp atmak. Yani üstsüz güneşlenmek. Gönlünce ve özgürce... Oysa onlar da özgür bir ülkede yaşıyorlar. Şunu düşünüyorum: Utanmak, özgürlüğün önündeki bir sınır çizgisi mi? İşte bu nedenledir ki "Kadınları anlama konusunda sorunlarım var," derim. Arabistan'da kara çarşaflar altında yaşayan o kadın, İsviçre'ye inince bir İsviçreli'den daha modern oluyorsa... Türkiye'de özgürce yetişen bir kadın, Yunanistan'da Mikanos Adası'na varınca tüm özgürlüklerin sınırlarını zorluyorsa... Lütfen kadınlar söyleyin... Bunun adı nedir? "Bunu bir erkek gözüyle sen söyle," derseniz, bunun cevabını veririm. Sadece erkek egosu ile şunu sorarım: O özgür kadınların yanlarındaki erkekler de özgür olmak istiyor mu? Gördünüz mü! Bir maço erkek olarak söz konusu kadınlar olunca, boynum kıldan incedir. Kadınlar baskı altına alındıkça özgürleşirler! Hadi size bir not daha... Bodrum sokaklarında, o türbanlı genç kızların diğerlerinden tek farkı şu: Baştaki türban! Modern ve daracık bir pantolon, içini gösteren bir gömlek... Kafada ise türban... Bu konudaki yorumum ise şu: Kadın, kadınlığını her zaman, her yerde ve her koşulda hissettirir. SSCB dönemini yaşamış biriyim. Hani şu demirperde ülkelerini... O ülkelerde kadınlar açısından özgürlükte sınır yoktu. İşte o özgürlükte sınır tanımayan kadınlar var ya... Bir ciklet için... Bir naylon çorap için... Bir nestcafe veya çikolata için... Bu sınırsız özgürlükler, o kadınları mutsuz ediyordu. Belki de bunun adı özgürlük değil, bir özlemdi. Belki de bu bastırılmış bir duygunun isyanıydı. Sadece bir özel not: Moskova'ya ne zaman gitsem, her dönüşümde şunu görürdüm. Havaalanının (Prag, Varşova, Sofya, Bükreş de öyleydi ya...) gidiş bölümünde binlerce insan birikirdi, hep başka ülkelere giden insanları görmek için. Tanısın, tanımasın o insanlar, uçaklara binip başka ülkelere gidenlere hep el sallardı. İşte o kalabalığın neredeyse hepsi kadınlardı. Bu özgürlüğe uçmanın özlemi mi, yoksa yasaklara karşı gelen bir duygu muydu? Şimdi o havaalanlarında bir tane uğurlayıcı yolcu yok! Acaba neden dersiniz?
Yayın tarihi: 14 Ekim 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/14/pz/haber,0D6D5C07E6484A278D2DCDB17BD0D85A.html
Tüm hakları saklıdır.