Hani insan kalabalıklardan sıkılınca, "Beni bana bırak!" diye söylenir ya... Bodrum da işte böyle söyleyenlere kaldı. Yani gerçek Bodrumlulara, Bodrum'un sahiplerine... O sessiz koylarda, 'sarı yaz âşıkları' hayatın son güzel günlerine asılırken, Bodrum gecelerinde ise hüzünlü, mutsuz yalnızlıklar başladı. Bodrum sokaklarının kadrolu köpeklerinin ayak sesleri de olmasa, Bodrum geceleri sessiz geceler oldu. Size çok ciddi iki sorunu yazayım... Birincisi Bodrum'un yalnız ve mutsuz genç kızları... O çocuksuluk ile gençlik arasındaki ince çizgide sıkışıp kalan yaz aşklarından söz edeceğim. İlk aşk... İlk öpücük... İlk gece çıkması ve ilk dans... İşte bu duygularla harika başlayan yaz aşkının, o hüzünlü bitişinın ardından, gelecek yaz beklenir ya... Hani bunun adı mahallede ya da sitede, 'yazlıkçı genç erkekle, Bodrumlu genç kızın ilk aşkı' olur ya... Aslında bu, Bodrum'un genç kızlarının, terk edilme duygularıyla ilk tanışmasıdır. O ilk öpücüğün paylaşıldığı sevgili, şimdi kiminle el ele tutuşuyor? İlk ihanet... İlk mutsuzluk... Aşk için ilk gözyaşı... Sonrasında ilk ciddi sorun başlar. Bodrumlu anne ve babalar, çocuklarıyla birlikte psikoloğa gider.
MUTLULUK İKİNCİDE
"Zaman her şeyin ilacıdır," der ya büyükler... İşte öyle olur. Gençlerin sorunları çözülür. Belki de büyüyünce gülünüp geçilecek, tatlı bir anı olarak kalır. Konumuz şimdi kocaman, aklı başında insanlar... Yani hayatlarının, 'ikinci baharı'nı yaşamak isteyen kadınlarımız! Elbette mutluluklar dileyeceğiz!.. Hele mutluluğu sonradan yakalamış olanlara ise tatlı bir gülümseme fırlatacağız. Efendim! Kadın zengin, erkek hem emekli hem fakirmiş! Kadın genç, erkek yaşlıymış! İkisi de ilk evliliklerinde o kadar mutsuz olmuş ki, şimdi ikinci şanslarında birbirlerini bulmuşlar. Bodrum'un gülümseyen yüzü budur işte. Ama onlar azınlık. Şimdi size mutsuz çoğunluğu yazacağım. Yani Bodrum'un ağlayan yüzünü... Bodrum'u son sığınak olarak kabul eden kadınlarımızın o dünyası var ya... Gündüzleri bir koyda ya da akşamüstü bir kafede... Gece gezmelerinde ise barların bir köşesinde... Elbette yalnız başlarına yaşamaları özgürlük... Şu hiç sevmediğim feministlerin deyimiyle "Kendi kendiyle mutlu olmak..." Ama... O gece gezmelerinde hep mutsuz ve hüzünlü yüzler var. Bir barın köşesinde, son içkiyi tek başına içip, evin yolunu tutarken o karanlıkta hüznü görebilirsiniz.
ERKEKLER ÜYE OLAMAZ
İşte o anlarda hep şu aklıma gelir. Derim ki; "Bir gün mutlaka Bodrum'da mutsuz ve yalnız kadınlar barı açacağım!" Bu düşüncemi hangi yalnız kadına söylesem, bana "Kurucu üyeliğe talibim!" der. Ama sorun şurada: Mutsuz ve yalnız kadınlar barına, erkek üye alınmalı mı? Bu bara üye olmak için en önemli kriter, mutsuz olmak mı, yoksa yalnız olmak mı? Bu konuda benim kesin fikrim şudur: Erkekler asla üye olamazlar... Yalnız olmak ön koşuldur. Üyelik için daha parlak fikirlerim var. Aşk hüznünü çok acı biçimde yaşamış olacak. Asla birilerine bağlı olunmayacak. Ekonomik olarak özgür olacak. Her sürprize açık olacak. Bu bara üye olmak isteyenlere benim özel koşulum şudur: Denizi ve teknede yaşamı sevmeyen kulübe üye olamaz. Mesaj: Bu iki konu çok ciddi... Ben bir erkek olarak gözlemlerimi yazdım. Bir bayan muhabir de Bodrum'un o karanlık kış aylarının mutsuz günlerini yaşayan Bodrumlu genç kızlar ile yalnız ve mutsuz kadınların dramını yazmak istese, kim bilir neler görür! Bir de... İstanbul'daki şef editörüm Aslı Hanım, "Sen bırak kadınları da mutsuz erkekleri yaz," derse, şöyle derim: "Bu benim uzmanlık alanımın dışında!"
Yayın tarihi: 30 Eylül 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/30/pz/haber,6C937403CCC8468386D2D66539CEC038.html
Tüm hakları saklıdır.