BİLDİĞİNİZİ biliyorum. Olsun!.. Yine de yazacağım; Bodrum'da, miras paylaşılırken meyve ağaçları olan tarlalar erkek çocuklara verilirmiş. Kız çocuklarına ise deniz kenarındaki çakıl dolu sahiller... Günler geçip de Bodrum keşfedilince, çılgınca bir hayat felsefesi oluştu; Sat... Hayatını yaşa!... Bodrumlu sata sata elindeki malını, bankadaki parasını bitirdi. Şimdi hayat hikâyesinin gerçek yüzü şu; Genç kızlar, bir dönemler mal sahibi olduğu araziler üzerindeki motel ve villalarda gündelikçi olarak çalışıyor. Erkekler ise o meyve bahçelerinde bugün bekçilik yapıyor! Aslında; Bodrum'u bir kenara bırakın dünya cenneti o sahillerimizde satılacak bir karış yer kalmadı. Hepsini yabancılar aldı. Bodrum'da yaşanan o 'kendi evinde bekçi olmak' gerçeği bugün bütün ülkede yaşanıyor. Hadi size acı bir gerçek; Türkiye artık bizim evimiz değil!.. Artık yabancıya satılacak koy kalmadığı gibi artık yakılacak orman da kalmadı. Artık her tepenin ismi kel', her adanın ismi de 'kara' oldu. Oysa; bu cennet yerler koruma altına alınmıştı. Geçmişe gidelim; Okluk koyundan yüzerek karaya çıkan Cumhurbaşkanı Turgut Özal, etrafına topladığı köylülere der ki; "Bütün bu gördüğünüz yerleri SİT alanı yapacağım!" Elbette, köylü vatandaş anlamaz. "Bu iyi bir şey midir?" der. Özal'ın yanındaki danışman Can Pulak ise "Bu sizin sonsuza kadar korunacağınız anlamına gelir," der. Şimdi köylüler, "Biz o gün boynumuza idam ipini geçirmişiz de haberimiz yokmuş..." diye ağlıyor.
SİT ALANINA TAŞ KOYMAK BİLE YASAK Durum şu efendim; SİT alanı demek, kendi malın olan tarlana bir taş bile koyamazsın demek. Peki köylü ne yapacak... Kız gelin gitti... Oğlan büyüdü, evlenecek. Ama onlar tarlanın bir ucuna çocuklarına ev yapmak isteyince karşılarına SİT çıkıyor; ne evi yapmak, buraya taş üstüne taş koyamazsın... Gökova kıyılarında, hal, mesele böyle.
BASIRA BÖCEĞİNDEN BAL Şimdi canınızı sıkacak bir gerçeği anlatayım; Şu çam balı nasıl olur bilir misiniz? Ben şöyle bilirdim: Arılar, kızıl çam ağaçlarından topladıkları polenle o harika balı yaparlar. Hayır öyle değilmiş. Kızıl çam ağaçlarında, 'basıra' isimli bir böcek yaşarmış. O böcekler de bir sıvı yayarmış. Arılar da gelip o basıra böceğinin sıvısını alır ve sizler için bal yaparmış. Hikâyenin sonu şu; Köylüler diyor ki kızıl çam ağaçlarında bu yıl, basıra böcekleri birden yok oldu. Arılar da bu yüzden çam balı yapamıyor!.. Şu pazar günü hadi sizi biraz güldüreyim. Marmaris dağlarında yaşamış bir balcının hikâyesidir. Balcılar kovanlarla birlikte sürekli yer değiştirir... Yani aynı yerde uzun kalmazlar. Ama gittikleri her yerde de kendilerine kulübe yaparlar. Köylünün biri kulübesini yapmış ve gece derin uykuya dalmış. Gece yarısı kendini evinde sanmış. Üzerine uzanan şeyi de karısının kolları... Meğer o şey koca bir yılanmış. Yılan ısırmış ve köylü canını zor kurtarmış. Çünkü köylüler artık yılan ve akrep için yanlarında panzehir taşıyor! Hikâye bitmedi efendim; Zavallı köylü, kovanlarını toplamış dere kenarına gitmiş. Gece yarısı su içmeye dereye inmiş. Orada da bir ayının saldırısına uğramış ve ayağı sakat kalmış...
KÖYLÜNÜN BAL KORKUSU Yaşanmış hikayenin finali şöyle: Marmarisli balcı, kamyonu ile Hakkâri'ye dağlara gitmiş. Oradan toplayacağı ballarla Marmaris'e dönmeyi planlamış. Giderken demişler ki "Orada PKK var, gitme". O da demiş ki benim gibi bir garip balcıya kim ne yapsın. Hakkâri dağlarında PKK bu balcı köylüyü yakalamış. Kovanlarını yakmış. Sonra da kırık rakı şişeleri üzerinde çiftetelli oynatmış... Köylü şimdi bal denildiği yerden kaçıyormuş. Efendim; Bütün bunları nereden öğrendiniz derseniz, eski meslektaşım ve asker arkadaşım Cengiz Soydemir'den. O şimdi Marmaris koylarında ve dağlarında Robinson hayatı yaşıyor... Nedeni ise yaptığı iki mutsuz evlilik. O da uzun hikâye. Bir gün yazarım. Yazının başlığı da şu; Ah! Siz kadınlar!...
Yayın tarihi: 2 Eylül 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/02/pz/haber,47AC4D38B3DE4309BABED857670B3ECE.html
Tüm hakları saklıdır.