Amerikan Dışişleri Bakanlığı siyasi müsteşarı Nicholas Burns dün Ankara'da temaslarda bulundu. Türkiye'ye gelmeden önce yaptığı konuşmada Burns Amerikan yönetiminin Türkiye'ye bakışını detaylı şekilde ortaya koymuştu.
Çoktandır tedavülde olmayan "stratejik ortaklık" kavramını yeniden gündeme getirerek ABD'nin stratejik öncelikleri içinde Türkiye ile nasıl bir ilişki istediklerini, Türkiye'nin neden önemli olduğunu açıklamıştı.
Amerikalı diplomata göre "Türkiye
Avrupalı ve Ortadoğulu ikili kimliğiyle tekildir." Bu nedenlerle de ABD Türkiye'nin AB üyeliğine destek vermekte. Zira "Avrupa'nın Türkiye'yi tümüyle kucaklaması Avrupa'nın diğer Müslüman toplumlarına İslam ve demokrasinin pekala birarada varolabilecekleri, Avrupa toplumuyla İslami kimliği kaybetmeden kaynaşabilecekleriyle ilgili de güçlü bir mesaj verecektir".
Kısacası Washington Türkiye-ABD ilişkilerini 2002-2005 aralığındaki dibe vurmuş halinden çıkarmak isterken; Türkiye'yi
uzun vadeli stratejisi içinde yanında görmek istemektedir. Bunun sebebi de yalnızca Türkiye'nin coğrafi konumu değil nitelikleridir. Türkiye'nin kapitalist, laik hukukun üstünlüğüne saygılı AB üyesi demokratik olması ve bu nitelikleri Müslüman kimliğiyle taşıması önem taşımaktadır.
Aslında bu söylemin temelinde yenilik yok sayılır. En azından Başkan Clinton'un Türkiye ziyaretinden beri Türkiye'nin nitelikleri ve bu nitelikleriyle
Atlantik ittifakı içinde yer almasının önemi üst düzeyde dile getiriliyordu. Bu konuşma bir bakıma o stratejik perspektifin aradaki karanlık döneme rağmen değişmediğini gösteriyor.
Burns bu stratejik perspektif içinden Türkiye ile hangi konularda işbirliği aradıklarının altını da çiziyor. Bunların başında kuşkusuz enerji konuları geliyor. Hem Avrupa'nın
Rusya'ya bağımlılığının azalması hem de Türki Cumhuriyetlerin bağımsızlığının pekiştirilmesi açısından Burns Türkiye'den geçecek güney enerji koridoruna vurgu yapıyor. Karadeniz'de işbirliği arzusunu ve bir dizi dileği de sıralıyor.
Stratejik perspektif şart Bunların ötesinde Burns Türkiye'den
üç somut talepte bulunuyor. Birincisi İran ile enerji anlaşmalarının daha ileri götürülmemesi ve İran konusunda ABD'ye daha yakın durulması; ikincisi Ermenistan sınırının açılması; üçüncüsü de NATOAB güvenlik işbirliğinde Türkiye'nin Kıbrıs Rumlarına uyguladığı vetonun kalkması. Bu konuların Ankara'daki temaslarda konuşulduğuna ve meselelere farklı bakan Türkiye açısından bir hayli netameli olduklarına kuşku yok.
Burns konuşmasının sorunları da burada başlıyor aslında. Talepleri çok açık olan Burns
Türkiye'ye bir şey sunmuyor. Türkiye kamuoyunun ve dış politika/güvenlik bürokrasisinin en hassas olduğu konuda yani PKK'ya yönelik kuzey Irak'ta somut adımlar atılması hakkında konuşma yetersiz. Her ne kadar Türkiye'nin Irak'ta ABD'ye verdiği lojistik destek ve diplomatik yardımlarına teşekkür etse de durum bu. Benzer şekilde Türkiye'nin
enerji konularındaki çıkarlarının ne şekilde gözetileceği konusunda geçmişin başarılı projesi Bakü-Ceyhan dışında bir öneri yok.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta stratejik perspektifle tekil konulardaki anlaşmazlıkların birbirinden ayrılması gereği. Türkiye kendi çıkarları doğrultusunda ABD'den taleplerde bulunacak, bazı isteklere cevap verirken bazılarını es geçecektir. Asıl gerekli olan Türkiye'nin kendi stratejik perspektifini netleştirerek nereye ait olduğunu ve
müttefiklerinden ne beklediğini tanımlamasıdır. Bunu başarmak içinse
takıntılara saplanıp kalmamak şarttır.
Yayın tarihi: 20 Eylül 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/20//haber,75B1EB79EEDD4D0AB6408E527ADAB793.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.