Geçen hafta, Türkiye'nin iç ve dış politika gündemini tanımlayacak gelişmelerle doluydu. Yeni Anayasa taslağının ortaya çıkması Anayasa'nın genel çerçevesi,
metne hakim olan felsefe ve Anayasa hazırlamada tercih edilen yöntem konuları daha çok tartışılacak. Kuşku duyulmayacak nokta Türkiye'nin
katılımcı bir yaklaşımla hazırlanmış, özgürlükçü, kuvvetler ayrılığını sağlayarak
hukuk devletini güçlendiren bir anayasaya ihtiyaç duyduğu. Anayasa tartışması bu bakımdan ne erken ne de gereksiz.
Cumhurbaşkanı Gül'ün güneydoğu ziyareti ve Başbakanlık müsteşarlığına Efkan Ala'nın atanmasıyla yeni AKP hükümetinin
Kürt sorununa yaklaşımının bazı ipuçları da ortaya çıktı. Bu daha özgürlükçü ve haklara saygılı yaklaşımın gerektirdigi davranış ve tavra karşı ilk işaretler de gelmekte gecikmedi. Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu'nun beraat kararının Yargıtay tarafından esastan bozulması ve DTP hakkında savcılığın soruşturma başlatması
fikir özgürlüğü tartışmalarında ilk salvo sayılabilirdi. Hükümetin 301. madde hakkında bir adım atmaya pek hevesli olmaması ise ifade özgürlüğü açısından kaygı vericiydi.
Hafta içinde ABD Kongre'sinde yaşanan gelişmeler de Türkiye'yi yakından ilgilendiriyordu. Irak'taki Amerikan kuvvetlerinin komutanı Petreaus ile büyükelçi Crocker'in durum değerlendirmeleri ardından Başkan Bush'un konuşmasıyla ABD'nin gelecek yıl asker çekmeye başlayacağı belli oldu. Ancak ABD'nin Irak'tan hemen çekilmeyeceği, muhtemelen askerlerini farklı şekilde konuşlandırarak
bölgede varlığını sürdüreceği de anlaşıldı.
ABD'nin kuzeydeki Kürt bölgesinin siyasi kimliğini korumayı istediğinin yeni işaretleri de var. Başkan Bush'un dış istihbarat danışma kurulunun üyesi petrolcü Ray Hunt'un şirketi geçen hafta, Irak petrol yasasının Meclis'ten geçemediği günlerde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle
anlaşma imzaladı. ABD'nin gelecek dönemde Atlantik ötesi ilişkileri düzeltmek için,
iktidara kim gelirse gelsin, büyük çaba göstereceğine dair de işaretler çoğaldı.
Üslubun yeniden tanımı İşte böylesi bir bağlamda ABDAvrupa ilişkilerine odaklanan Atlantik Konseyi adlı düşünce kuruluşunda ABD Dışişleri Bakanlığı'nın üçüncü adamı Nicholas Burns bir konuşma yaptı. Kuruluşun yeni başkanı, Frederick Kempe Türkiye ile yakından ilgilenen ve Türkiye'nin Atlantik ittifakı açısından önemine vurgu yapan bir kişi. Türkiye'nin
demokratik niteliğini mutlaka muhafaza etmesi konusunda da tutarlı bir çizgisi var.
Burns'un konuşması, zamanlaması, ABD'nin İran politikasını yürüten Burns'un yakında Türkiye'ye gelecek olması ve ikili ilişkilerdeki tüm meseleleri ele alarak
Amerikan stratejik düşüncesinde Türkiye'nin nereye oturtulduğunu çok açıkça tanımlaması nedenleriyle hayli önem taşıyor.
Burns söze "Türk-Amerikan ilişkilerine, devletler arası ilişkilerden öteye halklarımız arasında özel sektör bağlarının güçlenmesini de kapsayan bir şekilde, geniş anlamda
stratejik ortaklık havasını yeniden kurmaya çalışmak ABD açısından önümüzdeki ayların başta gelen önceliklerindendir" diyerek başlamış. Zira "Ortadoğu'nun 21. Yüzyılda Amerika'nın temel güvenlik çıkarları açısından en kritik bölge haline gelerek 20. Yüzyılın Avrupası'nın yerine geçtiği bir dönemde Türkiye'nin ABD açısından önemi daha da arttı".
ABD'nin Türkiye'yi kendi çıkarları açısından bu denli önemli bir konuma yerleştirmesi ikili ilişkilerin ve bu ilişkilere hakim olan üslubun yeniden tanımlanmasını elzem kılıyor.
Yayın tarihi: 16 Eylül 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/16//haber,13C8799E6A6F46019FDBF906D413C0CB.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.