Nihayet Türkiye işine bakma noktasına geldi. Son dört ayın sarsıntısı, ondan önceki dönemdeki hareketsizlik, irade ve yön eksikliği ülkeye yeterince vakit kaybettirdi. Bundan sonra hızla,
hedefleri iyi saptayarak ilerlemek gerekecek. Tüm bunlar da keskin kararlar almayı, zor tercihlerde bulunmayı, hükümet açısından da muhalefet tarafından hırpalanmayı göze almayı gerektirebilir.
Son
dört ayın fırtınası aslında Türkiye'ye bir maliyet ödettiği gibi, önemli dersler çıkarılması için imkanlar da sağladı. Türkiye'nin yeni siyaset dinamiklerinin ne olduğu, ideolojinin siyaset içindeki sürükleyici rolünün sınırları,
insanların kafasındaki toplum ve rejim kurgularıyla gerçeklerin uyuşmadığı anlaşıldı.
Nihayet, ülkedeki siyasi güç dağılımındaki kayma katlanarak sürdü ve
yeni dengeler ortaya çıktı. İktidar partisinin bunca gücü ne ölçüde doğru kulanabileceği, muhalif siyasi akımların kendilerine çeki düzen verip veremeyecekleri zaman içinde ortaya çıkar.
Türk halkı Batı'yı istiyor Türkiye Batı sistemi içinde yer alan, çıkarları büyük ölçüde Batı çıkarlarıyla çakışan ancak kendi Batılılığı konusunda derin şüpheler taşıyan bir ülke. Müttefiklerine de bir türlü güvenemiyor. Gene de son seçimlerin ortaya koyduğu gibi Türk toplumu
her şeye rağmen Batı yönünde gitmek ve bu yönün vaad ettiği refah, huzur ve kalkınmadan pay almakta ısrar ediyor. AKP'ye ver yansın ettikten sonra oylarını gidip bu partiye veren fındık üreticilerinin tutumuna benzer bir durum var burada. Türkiye'de yaşayanlar AB'ye çok kızsalar da
entegrasyonun bireysel ve toplumsal çıkarlarına uygun olduğuna inanıyorlar. Yeni hükümetin kompozisyonu ve hükümet programında dile getirilen öncelikler yeni dönemde
AB hedefi yönünde ciddi adımlar atılacağı izlenimini veriyor. AB'nin 27 üyesinden 22'sinde Türkiye'nin üyeliğine karşı dile getirilen isteksizlik Türkiye kamuoyunun da canını sıkıyor.
Bu noktada hükümete düşen görev AB'ye karşı hem kırgınlık hem de kızgınlık duyan kamuoyunda yeniden bir heyecan yaratabilmek.
AB üyeliği meselesinde
duygulara teslim olmadan hareket edilmesi gerektiği de Birlik'in geçmişte başka ülkelere yönelik tavırlarından da biliniyor. Türkiye'nin üyelik gibi bir hakkından vazgeçmesi söz konusu olamaz. Daha önemlisi son kriz Birlik üyesi ülkelerde de Türkiye'yi yeniden düşünme gereği yaratmış. 27 Nisan muhtırasının içerdiği anlam,
seçimlerin sergilediği demokratik olgunluk ve bu süre içinde yaşananlar Türkiye deneyiminin ne denli önemli olduğu konusunda bir değerlendirmeye yol açmış gibi.
Türkiye ilham kaynağı Bu bağlamda dünkü Herald Tribune gazetesinde yazan İsveç ve İtalyan dışişleri bakanları Karl Bildt ve Massimo d'Allema'nın analizlerine ve önerilerine dikkat etmek gerekir. Bildt ve d'Allema Türkiye konumundaki bir ülkenin
AB kriterlerine uygun modernleşmesinin önemine vurgu yapıyorlar. Türkiye deneyiminin geniş İslam dünyasında demokrasi ve modernleşme isteyenlere vereceği ilhama değiniyorlar. Bunun ötesinde Başbakanlık da yapmış bu ikili AB'nin Karadeniz havzasındaki güvenlik arayışları ile enerji güvenliği konularında da Türkiye'nin ne kadar
kritik bir aktör olduğunu açıklıyorlar. Türkiye'ye desteklerini açıklarken "düm bunların stratejik öneminden kuşku duyan varsa, Türkiye'nin farklı yönlere doğru kaymasının ne ölçüde bir stratejik felaket olacağını düşünmeleri gerekir" diyerek de uyarılarını yapıyorlar.
AB içinde Türkiye'ye destek verecekler var ve öne çıkıyorlar. Hükümetten de beklenen 301. Maddeden başlayarak, iki yıldır buzluğa attığı reformları canlandırmak ve hedefine doğru enerji ve inançla ilerlemektir.
Yayın tarihi: 2 Eylül 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/02//haber,35694895AA834820BB2C61E79CEFADC6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.