Sıcakların kendini yüksek dereceler ve bunaltıcı nemle belli ettiği bu günlerde hepimizin en büyük ihtiyacı su. İçecek olarak pek çok alternatifimiz olsa da suyun yerini hiçbir şey tutmuyor.
Bir süredir bir şeyler ikram etmek isteyenler "Ne içersiniz?" diye sorduğunda ağzımdan kendiliğinden "Su lütfen!" sözcükleri dökülüyor. Hani bizim geleneksel misafirperverliğimizdendir, "Olur mu canım! Çay, kahve, bir meşrubat alsaydınız," gibi ısrarla farklı içecek seçenekleri sunulmaya kalkışıldığında da hemen kestirip atıyorum: "Su lütfen. Yalnız ılık olmasın!." Sıcaklardan öylesine içim yandı ki, günlerdir 'içmek' sözcüğünü duymamla birlikte, gözümün önünde, bardağının dışı buğulanmış, içi bol buzlu bir bardak kaliteli memba suyundan başka bir şey canlanmıyor. Daha doğrusu insafsız sıcaklarda bol bol su içebileceğim bir yerden başka bir yere doğru giderken bile buzlu bir sürahiyle yanında kocaman bir bardağın hayalini kuruyorum. Adeta çölde yolunu kaybetmiş, dili bir karış dışarıda, hurma ağaçlarının altında şırıl şırıl suların aktığı vaha serabı gören talihsiz gezginler gibiyim. Bende bir tuhaflık olup olmadığını anlamak için çevremdekileri yokladım; meğer onların durumu da benden farklı değilmiş. Şu son günlerde galiba ulusça su bağımlısı, su tutkunu haline geldik. Editörüm bu hafta hangi konuyu yazmayı düşündüğümü sorduğunda da, hiç düşünmeden ve canı gönülden "Su!" yanıtını verdim. "Oh, oh, ne iyi!. Biz de okurken serinleriz!" demez mi?
COĞRAFYA FARKI
Hani 'tok açın halinden anlamaz' diye bir söz vardır. Bunu 'cehennem sıcaklarını yaşamayanlar, suyun kıymetini pek bilemezler' diye de değiştirebiliriz. Gerçekten de soğuk ülkelerde yaşayanlar bizim gibi sıcak yörelerde yaşayanların suya olan düşkünlüğünü kolay kolay anlayamazlar. Bir Alman, bir Hollandalı için su, kahvesini, çayını pişirebilmek için kullandığı malzemeden öteye pek de geçmez. Su içeceği zaman gazlı madensuyunu tercih eder; bizim lıkır lıkır iki yudumda bitirebileceğimiz o küçücük şişe madensuyunu içerken görseniz, sabırsızlıktan çatlarsınız. Dudaklarının ucunu ıslata ıslata, yüksek alkollü bir kokteyl içiyormuşçasına yemeğin başından sonuna dek o küçük bardak suyu ancak bitirir. Su kadar değerli ve anlamlı bir hayat iksirini çeşme yaptırarak herkesle paylaşanlar da giderek azaldı, neredeyse yok oldu. Onları, çeşmelere takılan üç kuruşluk muslukları sürekli söküp satan soysuzlar yıldırmış olmalı. Zira bugün nerede bir çeşme görsem çoktan suyu kesilmiş oluyor, üzerinde musluğu durana da rastlamıyorum.
SUYUN YERİ BAŞKA
Kadıköy İbrahim Ağa'da, Nautilus Alışveriş Merkezi'nin karşısında, demiryolu hattının hemen önündeki mezarlığın köşesinde bulunan, 1600 yılında yapılmış ve suyu çoktan kurumuş küçük bir çeşmenin adının Ayrılık Çeşmesi olduğunu öğrendiğimde çok duygulanmıştım. Anadolu'ya giden eski Bağdat yolunun başlangıcı olan noktadaki bu çeşmenin önünde yolcular durur, son bir kez su içerek başkente veda ederlermiş. Osmanlı Padişahları da Haydarpaşa Çayırı önünde bekleyen ordu ile bu çeşmenin başında buluşur, Asya'ya sefere çıkarlarmış. Ayrıca hacı kafilelerinin de buluşup hac yoluna koyuldukları nokta bu çeşmenin önüymüş. Adını da bundan almış Ayrılık Çeşmesi. Osmanlı'nın su kültürünü bundan daha iyi ifade eden bir örnek bulunabilir mi? Orada yapılmakta olan Marmaray istasyonu yüzünden kaldırılıp başka bir yere taşınacağı haberini, su kültürümüzü giderek yitirmekte oluşumuzun bir işareti olarak yorumladım. Gözünü getirim hırsı bürümüş vurguncuların İstanbul'un su havzalarının çevresini peşkeş çekmelerini ve buralarda her geçen yıl fark edilebilir biçimde artan yapılaşmayı gördükçe, suyumuza yeteri kadar sahip çıkamayışımıza da hayıflanıyorum. Evet, çeşme, sebil geleneğinin ortadan kalkması, evlere şehir suyunun girmesinden kaynaklanıyor. Ayrıca günümüzde susuzluğu giderebilecek pek çok içecek seçeneği de var. Ama özellikle içinde bulunduğumuz kavurucu yaz sıcaklarında iyi soğutulmuş, kaliteli bir memba suyunun yerini, öteki içeceklerin hiçbiri dolduramıyor.
Yayın tarihi: 1 Temmuz 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/01/pz/haber,8DCB9D03C6794023AED8E323653BFF4C.html
Tüm hakları saklıdır.