Yazın en güzel meyvelerinden biridir çilek. Arnavutköy, yani Osmanlı çileği ise türünün en mükümmeli. Ne yazık ki bu leziz meyve artık yetişmiyor ama Arnavutköy'de onu tek başına yaşatmaya çalışan biri var.
Geçen gün neredeyse unuttuğum, çocukluk günlerindeki sevgilimle karşılaştım ansızın. Kalbim çarpmaya başladı, gözlerimin önünde çok eski anılar canlandı. Dayanamadım, tıpkı çocukken annemle birlikte gittiğim manavda yaptığım gibi içlerinden birini ağzıma attım; çoktan belleğimin derinliklerinde kaybolduğunu sandığım baş döndürücü kokusu damağımı sardı. Renk skalasında 'çilek pembesi' olarak geçen, ancak günümüz çileklerinin hiçbirinde bulamayacağımız o romantik, üzeri çilli, biraz eski moda kalmış pembe renkli güzelim Arnavutköy çileğinin küçücük bir tanesi bile, benim için çok şeye bedeldi. Bir zamanlar Arnavutköy çileği bol bulunurken, biraz daha iri, daha az kokulu ama bugünkü hormonlu hemcinsleriyle kıyaslanamayacak kadar lezzetli Ereğli çileğine dudak büker, evlerimizde onun reçelini kaynatırdık. Topraklarında yetişen bu zarif meyve için festival bile düzenleyen kadirşinas Karadeniz Ereğlisi halkını kırmak istemem ama Boğaz'da yetişen, 'Arnavutköy' ya da daha az bilinen adıyla Osmanlı çileği, bu türün en mükemmelidir. Evet, bu hafta Karadeniz Ereğlisi Çilek Festivali'ni kutluyor. Arnavutköy bahçelerinde ise artık çilek yetişmiyor. Ancak bu mükemmel meyveyi Arnavutköy'de tek başına yaşatan biri var: Arnavutköy çarşısının içindeki Kolaylar Manavı'nın sahibi İsmet Kolay.
İLK AŞK UNUTULMAZ
İsmet Kolay, kafasına koyduğunu yapan, mesleğinin idealist kişilerinden. Arnavutköy'ün sırtları çoktan rant peşinde koşanlar tarafından talan edilip, çilek yetiştirecek bahçe kalmayınca, Boğaz'ın değişik yerlerinde denemeler yapmış. Bir süre Sarıyer ve civarında sürdürdüğü çalışmalar, buranın iklim ve toprak yapısının bu narin meyveye uygun düşmemesi nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmış. Ancak pes etmeyip bu kez daha aşağıları denemiş ve Arnavutköy'ün mikro klimasını, 'teruarını' (uygun toprak) İstinye sırtlarında bulmuş. Burada birkaç yıldır bazı küçük bahçe sahiplerine tohum veriyor, mevsimi geldiğinde ürünlerini satın alıyormuş. Ben de İsmet Kolay sayesinde eski dostum, meyveler içindeki ilk sevgilimle yeniden karşılaştım.
İZİNİ SÜRMEK GEREK
Eğer mayıs sonu, haziran başında sistemli biçimde Beyoğlu Balık Pazarı, Bebek ve Arnavutköy'ün belli başlı manavlarını ziyaret etseydim, belki geçtiğimiz yıllarda da az miktarlarda getirilen Arnavutköy çileğini bulabilecektim. Ama zaten çok zor rastlanan bu meyvenin kısacık mevsiminde izini sürmezseniz, gelecek yıla kadar şansınızı kaybediyorsunuz. Çünkü serada yetiştirildiği için hemen her mevsim manavlarda rastladığımız kokusuz, aromasız kocaman kırmızı çileklere benzemiyor o. Bir dezavantajı da, sera çilekleri uygun koşullarda 20 gün kadar saklanabilirken, Arnavutköy çileğinin toplandıktan sonra üç, bilemediniz dört gün içinde yenmesi gerekiyor. Bu pembe aroma bombasının tarihçesi belli. İstanbul'da dünyaya gelen, Eflak Beyliği görevini tamamladıktan sonra, Bizans'tan beri bağlarıyla ünlü Arnavutköy'e yerleşen Aleksandros İpsilantis adlı bir Osmanlı yöneticisi, ilk çileği 19. yüzyılın başlarında burada yetiştirmiş. Kültür tarihçisi Süheyl Ünver 'Boğaziçi Meyvaları Üzerine' başlıklı yazısında, "Arnavutköy'den itibaren, Hacı Osman Bayırı'na kadar gerilere, sırtlara uzanan dört yüz dekarlık arazide 'Osmanlı' denen bu çileğin dikildiği tarlaları seneler önce bir fırsatla dolaşmış ve iyi evsafta çilekleri müşahede etmiştik. Yalnız Arnavutköy'ün çok mahdut yamaçlarına münhasır olmayan çilek tarlalarının ta gerilere kadar uzandığı ve aynı cinsin çok üretilebileceğini bu suretle öğrenmiş olduk," diye yazmış. Şimdi o 'ta geriler' bile gökdelenlerle doldu. Ama İsmet Kolay, İstinye sırtlarında yok olmuş bir meyveyi yeniden diriltmeyi başarmış görünüyor.
PAHALI, AMA DEĞER!
Kuşkusuz bulunabildiği takdirde de epey pahalı; sera çileklerinin kilosu ortalama 5 lira civarında bir fiyattan satılırken, onun kilosu 25 lira. Yani doyumluk değil, tadımlık yenecek meyvelerden. Ama yılda bir, bilemediniz iki kez insanın kendini şımartmasına değiyor. Kuşkusuz bir ziyafet sofrasının ardından, üzerine şeker bile serpmeden teker teker tadına ve aromalarının keyfine vararak yenebilir. Ya da tek başına, yanında örneğin Denizli'nin Çalkarası üzümlerinden yapılmış yarı tatlı Rosato şarabıyla... Daha da mükemmeli, Arnavutköy çileklerinden birkaçını püre haline getirip biraz limon suyu, şeker ve çok az vanilya özü ekledikten sonra, buz gibi soğutulmuş köpüklü şarapla karıştırarak nefis çilekli şampanya kokteyli yapabilirsiniz. Yanında da Arnavut çileği atıştırabilirsiniz. Ben eski sevgilimle buluşmamı işte böyle kutladım...
Yayın tarihi: 10 Haziran 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/10/pz/haber,B1DB54B5D3B54530AAD06D2C3638075D.html
Tüm hakları saklıdır.