"Yaz geldi, piknik zamanı da geldi," diye sevinirken, mangal dumanı, gürültülü müzik, pijamalı atletli insan manzaraları ve çöplüğe dönüşen yeşillikler size göre değil mi? O zaman piknik kültürünün geçmişine bir göz atalım.
Yaz mevsiminin ilk hafta sonunda kimse tutmasın bizi! Piknik yapmanın, doğayla kucaklaşmanın şimdi tam zamanı. Kimimiz doğal güzelliklerin, kimimiz de önümüzden geçen araçların keyfini çıkarırken, bir yandan da getirdiğimiz yemekleri atıştırır, piknik tüpleri üzerinde demlediğimiz çayları yudumlar; mangallarımızı yakıp etleri, köfteleri pişirir, yiyip içeriz. Yeryüzünde bizim kadar piknik seven bir ulus bulunduğunu sanmıyorum. Hafta sonları büyük kentlerdeki doğadan, açık havadan paylarını alamayan apartman sakinleri gibi, bağlarla, kırlarla çevrili Anadolu kasabalarında yaşayanlar da kendilerini dışarı atıyor ve akşamın geç saatlerine kadar ciğerlerine oksijen takviyesi yapmaya çalışıyor. Gerçi bu konuda pek başarılı olabildiklerini sanmıyorum; çünkü son yıllarda giderek artan eğilim, piknik yerine mangal yapmak. Burun burna oturup mangallarını yakmış yurdum insanının kömür ve yanık yağ dumanlarından değil temiz hava almak, ciğerlere yeterince oksijen çekebilmek bile mümkün değil. Çocukluğumda piknikler daha farklıydı. Mütevazı evlerin bile bahçesi bulunurdu. Dolayısıyla piknik, bugünkü gibi kendini beton yığınlarının dışına atmak anlamına gelmez, özenle hazırlanılan bir etkinlik olarak yılda bir, iki kez yapılırdı. Dolmalar, helvalar, yumurtalar hazırlanır, yolculukta fazla zarar görmeyecek meyveler, domates, salatalık sepete atılır; bardak tabak, çatal bıçak ve bol taze ekmek de alındıktan sonra, çevresi ağaçlıklı içme suyu kaynaklarından birine doğru yola çıkılırdı. Anadolu yakasında oturduğumuzdan, Kaymakdonduran, Taşdelen, Yakacık Ayazma, Küçüksu Çayırı gibi mesire yerlerine giderdik. Otomobilimiz olmadığı için de tercihimiz kamu araçlarıyla en kolay ulaşılan, Yakacık'taki Ayazma mesire yeri ya da Adalar olurdu. Piknik yaparken gelenek, başka piknikçilerle araya mesafe bırakıp, onların huzurunu bozacak biçimde yüksek sesle konuşmamaktı. Bazı görgüsüzlerin rahat etmek için pijama giydikleri görüldüğünde, daha uzağa yerleşilirdi. Bu o zaman mümkündü. Çünkü İstanbul'un nüfusu iki milyonu geçmiyordu ve sayıları hiç de yabana atılmayacak azınlıklar da görgülü, yol yordam bilen insanlardı.
NÜFUS ARTTI, HUZUR KAÇTI
Kentlerin sosyal yapısı değişip, pilli radyo ve pikaplar, kasetçalarlar, nihayet CD çalarlar da çıkınca, piknik alanlarında huzur kaçtı. Titizlikle uygulanan çevreyi kokutmama, bunun için pikniğe sadece soğuk yiyecekler getirme kuralı da mangal modasının yayılmasıyla rafa kaldırıldı. Şimdi hafta sonları deniz kıyıları, koru ve ormanlarda yaşadıklarımızın ne geleneksel mesire yeri adabı ne de batılı anlamda piknik kültürüyle bir ilgisi var. Aslında piknik, Fransız soylularının başlattığı bir uygulama; piknik sözcüğü de yine onlara ait. 17. yüzyılın bir Fransız ansiklopedisinde, "Katılanların yiyeceklerini beraberlerinde getirip açık havada birlikte yemelerine 'picnic' adı verilir," deniyor. Bizden sonra pikniğe en meraklı ulus olan İngilizlerin asilleri için de bir zamanlar yaz aylarının en büyük eğlencesi uzak yerlere gidip piknik yapmaktı. Bu sırada lord hazretleriyle eşi saygıdeğer leydinin örtü serip uzandıklarını düşünmek yanlış olur. Zira pikniğe giderken, yanlarına uşak ve hizmetçileri aldıkları gibi, keten masa örtüleri, gümüş takımlar, kristal bardaklar, piknik yerine taşınırdı. Günümüzde de İngilizler çevreye rahatsızlık vermeden piknik yapma uygulamasını sürdürüyor. İngilizler piknik kültürünün bir ucunda, bizlerse öteki ucundayız. Eskiden biz de İngilizlere yakın bir piknik kültürünü, bizim deyişimizle mesire kültürünü uyguluyorduk. Bizden önceki kuşaklar da İngilizlerinkine benzer biçimde ortamın tadını çıkarıyorlardı. Bizlerse otoyol kenarında egzos gazı, mangal dumanı ve avaz avaz kaset müziği eşliğinde piknik yapıyoruz. Mangal mevsimi hepimize hayırlı olsun!
Yayın tarihi: 3 Haziran 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/03/pz/haber,1CC1DC80BB654435AD08DAB3203DEF01.html
Tüm hakları saklıdır.