Eğirdir Dağ Komando Okulu'nun kapısından içeri ürkek adımlarla girdiğim an müthiş etkilendim. Askere değil, tatile gelmiş turist gibiydim. Kapıda beni karşılayan onbaşı, elimden çantamı aldı. "Hayır," dedim, "ben taşırım." O genç asker gülümseyerek, "Sen yedek subay öğrencisisin, olmaz." dedi. Çam ağaçlarının arasından yokuş yukarı çıkarken, tam ortada yorgunluktan soluklanmak için durakladım. Kafamı kaldırdım, sanki bir dağ üzerime geliyordu. Genç onbaşı yine gülümseyerek, "Şu yorulduğun yokuş var ya... Her zaman tam teçhizatlı koşarak çıkacaksın," dedi. Benim şaşkın bakışıma aldırmadan o kara tepeyi işaret edip, "Şu gördüğün dağın zirvesine de çıkacaksın," diye devam etti. O zaman fark ettim Eğirdir Gölü'nün manzarasının güzelliğini... Garnizonda bir günde inanılmaz bir kaynaşma yaşandı. Sabah sıraya girdik. Gülümseyen bir yüzle üsteğmen Tayfur Karakayalılar geldi. Sanki asker olarak doğmuş. Disiplin demek, bizim üsteğmen demek. İnanılmaz eğitim, müthiş bir disiplin... Komutanların, "Komando olamazsınız," sözlerine bütün birliğin öfke dolu çığlıkları yükseldi: "Yeaaaah!.." Kıbrıs Barış Harekâtı'nın rüzgârı eserken bir yandan da yedek birlik olarak eğitiliyoruz. Komutanlarımızın hepsi Kıbrıs kahramanı... Elbette her komutanda Kıbrıs Savaşı'nın derin izleri var. (Tayfur üsteğmenimiz emekli oldu ve bugün çok saygın bir ressam...) Her sabah koşu... Her gün taktik akın, pusu ve keşif eğitimi. Geceleri gösteri ve tatbikat bölüğüne karşı yapılan tatbikatlar... Kendine güven testleri, Kovada göller bölgesinde yaşadığımız hayatı idame haftası ve son olarak, cehennem haftası tatbikatları var ki yazarken bile heyecanlanıyorum. Sabah koşusunda (Tam 32 kilometre) yorulan ve bayılan arkadaşlarımızı sırtımızda taşıdık. Yani koşuya 60 kişi katıldık, 60 kişi bitirdik. (İlke: Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için...) Cehennem haftası ise altı gece, yedi gündü. 320 kilometre yürüyerek tatbikat yaptık. (Bu komutanı olduğum Lamba Timi'nin okul rekorudur.) Hele o göller bölgesindeki 'hayatı idame haftası' unutulmaz. Yılan yakaladık yedik. (Kafasından ve boynundan bir karış kestikten sonra derisini soyup haşlayın. Sonra da kızartın. Harika...) Kurbağa yakaladık yedik. Bunları yapmazsan hayatta kalamazsın, ölürsün. "Aman, aman ööööö..." mü diyorsunuz? O zaman buyrun ot ve ağaç kabukları sizi bekliyor. Kuzeye bakan ağaç kabukları çok lezzetli. Benim için Eğirdir (Aslında Eğridir ama...) anıları bir yaşam biçimi demektir. Birkaç gün önce Genelkurmay Başkanı Sayın Büyükanıt Paşa, bu okulun kapılarını medya dünyasına açtı ya... O okulun 138 dönem mezunu olarak duygulandım. Büyükanıt Paşa'nın dediği gibi o okul, ordunun göz bebeği. Ben de o okulun bir mezunu olarak aldığım o bröveyi, oğlum Mesut'a gururla hediye ettim. (Bir de gönüllü gittiğim paraşütçü komando brövesini de verdim.) Bir gün Eğirdir Dağ Komando Okulu'nun, bir başka gün Kayseri Hava İndirme Tugayı'nın kapısını çalsam... Teğmen (Son iki ayımda teğmen rütbesi taktım...) paraşütçü-komando Kazım Kanat'ı sadece anıları tazelemek için birkaç dakikalığına içeri alırlar mı? Bu soruyu yüksek sesle söylemeye çekinsem de şimdi soruyorum: Komutanlarım, bir gün gelsem o yattığım koğuşu, koştuğum parkuru, o komando eğitim alanlarını görebilir miyim? NOT: Bu kutsal ocaktan mezun oldum, gönüllü olarak Kayseri Hava İndirme Tugayı'na paraşütçü komando asteğmeni olarak katıldım. Harika olanı da şu: Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasındaki ilk 30 Ağustos Zafer Bayramı'ndaki zafer yürüyüşüne, Kahramanlar Birliği'nin bir asteğmeni olarak katıldım. Ne mutlu bana!
Yayın tarihi: 1 Temmuz 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/01/pz/kanat.html
Tüm hakları saklıdır.